12 Eylül 2016 Pazartesi

"Yeniçeriler ve Bir Yeniçerinin Hatıratı" Şüphesiz Sübjektif Ama Okumalı.

 
   Kitabımız iki bölümden mürekkep.
   Birincisi Beydilli Hocanın yazdığı ve hap gibi bilgilerle "yeniçerilik" müessesesinin cemaziyelevvelini öğrenebileceğimiz özenli ve kallavi dipnotlarla dolu, derli toplu bir metin. Buradan; Osmanlının tarihinde kuşkusuz önemli bir yeri olan yeniçeriliğin; kronolojisini, adetlerini, başarılarını ve yozlaşmasını (tarihçi farkı burada, hamaset yok !) öğreniyoruz. Osmanlı tarihiyle ciddi olarak ilgilenenler dışında kimseye hitap etmez, sıkılabilirsiniz.
   Şenlikli olan bölüm, ikincisi. Orijinalini kimin yazdığı bilinmeyen ve orta Avrupa'da 15 ve 16. yüzyıllarda çok yayımlanmış bu metin, kuntastik içeriği ile gördüğü ilgiyi hakediyor. Özellikle 16 ve 17.yüzyıllarda Türk ve Müslüman dünyasına olan ilgi (korkudan mütevellit), bu metni dönemin best selleri (ne işim olur best sellerle) çok satarı yapmış. Hem Çekçe hem Lehçe yayımlanmış, müellifi lâ edri (haydi sözlüğe bakınız), sahihliği tartışılır, içerik ise hoptirinam. Hal böyleyken, dönemin taraflı da olsa (zirâ, metnin yazarı kat'â Osmanlı dostu bir zat değildir) bir panoramasını veren pek metin olmadığından, helecanla okumaya değer. (burada uzun bir parantez olacak. "Helecan"ı sadece fakirin kullandığını zannediyordum, yanılıyormuşum. Eserin ikinci bölümün mukaddimesinde "helecan" sözcüğünün kullanıldığını gördüm ve pek ferahladım.Parantez biter.)
   Pek başarılı bir şekilde devşirilememiş bir yeniçerinin kaleminden dökülen satırlar çeşitli bablarda yazılmış, kimi uzun kimi kısa. Yazılanlara tümüyle inanmasak da, satır aralarında geçen ifadelerden, dönemin bir panoramasını çıkarmak mümkün. Hayır değil ! (bakınız burada şu anda kendimi yalanlıyorum) Dönemin panoramasını oluşturabilmek için (şöyle kaba saba bir tanım dahi oluşturmak için dahi) çok daha fazla sayfa çevirmeli, kitap ve mümkünse makale okunmalı ve ancak öyle bir canlandırma yapılmalıdır (diye düşünüyorum). 
   Aşağıda altını üstünü çizdiğim birtakım satırlardan seçmeler var. Meraklısına.
S.39 :" III.Selim devrinde İstanbul'da 500 kadar meyhanenin kapatılması" ibaresinden, o dönem (yerleşimin sadece suriçinde olduğu düşünülürse) 500 meyhanenin çok ciddi anzarot müptezel taifesinin olduğunu anlıyoruz.
S.45 : "1807'de bir İngiliz filosunun İstanbul önlerine kadar gelerek devleti tehdit etmesi" satırlarından ise 19.yüzyılda denizlerimize ne kadar hakim ! olduğunu idrak ediyoruzdur.
S.63 : "yeniçeri maaş kimlik belgelerinin (esame)" ipucundan ise günümüzde de kullandığımız ama anlamını bilmediğimiz "esame"nin gerçek anlamını çözüyoruz (misal : onun esamisi okunmaz)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder