Lord Adam Gifford 1887'de demiş ki : "Bilim aldı başını gidiyor, biz hala bin küsur yıllık bir kitabı okuyup yorumlamaya çalışıyoruz. Bilimle teoloji arada bir araya gelip hasbıhal etseler, ortak noktalar bulsalar !" (tamamen uyduruyorum). İşte o günden beri Edinburg'da bilim insanları ve din adamları (birinin insan, diğerinin adam olması oldukça ilginç değil mi ?) biraraya gelerek düşünce alışverişinde bulunuyorlar, bildiriler yayımlıyorlar.
1985'de (herhalde Cosmos belgeselinin sansasyonel etkisiyle) astrofizikçi Carl Sagan da bu konuşmalara davet edilir. Heyecanlı bildiriler okunur, zihinlerde şimşekler çakar, izleyiciler salona sığmaz, kahkahalar atılır, konferans biter. 11 yıl sonra 1996'da Sagan ölür. 2007'de, genellikle birlikte çalıştığı eşi Ann Druyan, Sagan'ın ölümünün 10.yıldönümü için "Ya şu Gifford konuşmalarını kitap haline getirsek nasıl olur ?" der (yine tamamen atıyorum). Bu kitap ortaya çıkar. Öyle kolay olmaz baskıya hazırlamak. Edinburg'dan istenen toplantı tutanakları "kayboldu !" diyerek verilmez. Adının verilmesini istemeyen bir "inside man", artık nerelerden bulup buluşturduysa verir Ann Druyan'a.
Kitapta çeşitli konuşmaların diktesi var. Elbette konuşma dili olduğundan okunması biraz zahmetli olabiliyor. Bunda çevirinin de son yıllarda okuduğum en kötü çeviri olmasının etkisi var (gugıltransleyt Türkçesi sanırım).
Önceden uyarımı yapayım ! Öyle yatmadan önce birkaç sayfa okunacak bir kitap değil. Mecburi okumalarımın arasına sıkıştırıp yatmadan önce birer bölüm okumayı denedim. Vallahi uykularım kaçtı. Sagan, (belki bazılarını tanıyorsunuzdur) kimi ateist ve deistler gibi değil. Daha ılımlı, daha iletişime açık bir bilim insanı profili veriyor. Bu minvalde : din, bilim, evren, mantık gibi kavramları okurun (söylendiği zaman da dinleyicinin) anlayabileceği ve bir din adamının bile reddedemeyeceği basitlikle aktarıyor, sorularını soruyor, çözümler öneriyor.
Konuları yazdıklarımda özetlemeyi sevmiyorum ancak aklımda kalan bir iki soruyu şöyle yazayım.
Hemen her dinin ortak bir emri var. Öldürmeyeceksin ! Biliyoruz ki dini kurumlar, devleti yönetenlerle iyi ilişkiler içinde. İnançlarının "öldürmeyeceksin" emrini, devletlere kabul ettirmeye kalksalar ve şu (gittikçe) küçülen dünyamızı binlerce kez yok etmeye yarayan nükleer silahları yok ettirseler nasıl olur ?
Musevi-Hristiyan-İslam inançlarındaki Yaratan/Tanrı/Allah/Rab kavramı çok küçük farklılıklar gösteriyor (burada bir betimlemesini de yapıyor). Havadaki serçelerin uçuşunu, yerde yuvarlanan küçücük taşın düşmesini, insanın su içerken oturup oturmadığını gözleyen, kendine yapılan her yakarışın (duanın) gereğini yapan bir güç. 400 yıl kadar önce tüm kavrayabildiklerimiz dünyamız ile sınırlıydı. Şimdi evrenin sınırlarına diktik gözümüzü, gittikçe de daha ileriye gidiyoruz. Ulaşılan cesamet korkutucu. Bilebildiğimiz kadarıyla bu kocaman evrende bizden başka canlı yok (bilebildiğimiz kadarıyla'nın altını çizelim). Bu kadar büyük bir evrende (hala da genişlemekteyken) Yaratıcının sakız çiğnersek orucun bozulup bozulmayacağını kontrol eden bir irade olması ilginç.
Neticede : Sagan'ın Tanrı ile bir meselesi yok. Tanrıyı anlamakla ilgili bir meselesi var. Havsalamızın bu konuda halen yetersiz olduğunu düşünüyor. Hepi topu 256 sayfalık bir kitap ancak düşünce sisteminizi şöyle bir sallamaya yeter. O bakımdan dikkatle okunmalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder