Bir astronotun uzay aracı Mars yakınlarında arızalanır ve düşer. Arkadaşı kurtulamaz, insan başına bilmediği bir gezegende kalakalır. Kedi başlı, insan vücutlu bir topluma karışır, onları anlamaya çalışır, işler gelişir.
Böyle anlatıldığında kulağa bilimkurgu gibi geliyor değil mi? Değil!
Lao She, muhalif bir yazar. Mao'nun kütür devrimi sırasında çok hırpalanmış (mecazi değil!). Karanlık bir ölümü var. Çoğunluk intihar dese de, yaşadığı dönem gözönüne alındığında kulağa öyle gelmiyor.
Romanımızın arka planı bilimkurgudur ancak bilimkurgu değil ciddi bir sosyal eleştiridir. Kahramanımızın tepeden düştüğü toplum, çok kadim ve parlak dönemlerini geride bırakmış çökmek üzere olan bir uygarlıktır. Dünyalı; bu toplumu analiz etmeye çalışırken ciddi birtakım tespitler ve çözümler sunar. Hemen her grubu inceler (muktedirler, gençler, aydınlar, eğitim sistemi, toplumsal yaşayış, insanların alışkanlıkları, sosyal kurallar ve bunun gibi belirleyici unsurlar). Ancak, uygarlığın ölümü aslında çoktan gerçekleşmiştir ve kurtarmak imkansızdır.
Kendi adıma ortalara gelinceye kadar hızla okudum ve "böyle giderse bu gece bitiririm" diye düşünürken kurgu bambaşka bir hale büründü. Yozlaşan toplumların kimi özellikleri içinde bulunduğumuz çağın ve toplumun o kadar karamsar bir betimlemesiydi ki sindirmesi güç geldi.O yüzden bazen iki üç günlük aralarla sindirilmeye çalışıldı ve üstünde düşünüldüğünde üzdü. Elbette ki eğitim sisteminin o hale gelmesine imkan yok (okullarda devam mecburiyeti olmadığı gibi her öğrenci sınıfı geçiyor, hepsi birincilikle mezun oluyor ve 1 ayda en temel bilgileri dahi öğrenemeden üniversite mezunu diploması alıyorlar.). Ancak sokaktaki vatandaşın buna tepkisi şöyle: "en çok üniversite mezunu bizim ülkemizde var". O ülke dahil hiç bir yerde işe yaramıyormuş. Ne gam!
Bu ve bunun gibi daha bir sürü detay. Velhasıl bilimkurgu değil, sosyal yergi içeren bir distopyadır demek daha doğru olur. Bana iyi gelmedi, gülecek kadar hiciv var (bir avrupalıyı güldürür) ama fakiri tedirgin etti.
Siz bilirsiniz yani.