5 Haziran 2022 Pazar

Mini Alicante Rehberi ve Alicante-Fethiye Seyri

   Hayat umulmadık gelişmelere gebe. Bunun en yeni örneğini henüz yaşadım. 

   Martinik'ten Türkiye'ye bir katamaran transferi yapan kaptan dostumun mürettebatı İspanya'da havlu atmak zorunda kalınca; ani telefon görüşmeleri ile fakir ve eşini Alicante-Fethiye arasında skipperlık yapmaya memur etti Leydi Fortuna. Üstelik hemen izin almak, uçuş ve kalma ayarlamalarını yapmak zorundaydık. İnsan zorda kalınca nasıl hızlı davranabiliyormuş, öğrendik. 

   Alicante, İspanya'nın güneydoğusunda kalan, böyle tam Katalan da değil Endülüs de değil arada derede bir yerli turizm şehri. 37 yıl önce gittiğimde sahilde olan mozaiklerin ve güçlükle hatırladığım kimi hoş detayların bugün de aynı şekilde kalması; güzel ve yalnız memleketim ve onu kıskanan düşmanları arasındaki farkı daha iyi anlamama neden oluyordu. (bkz. İnci Pastanesi, Emek Sineması ve daha neler neler). 

   Evet, şehir yerli turizm merkezi ama öyle aman aman görülecek fazla bir şey yok. Eski yahudi mahallesinin çevresinde kümelenen turistik mekanların dışında; tepesinde bir kalesi (aklı olan çıkmaz çok dik), genişçe marinası (orası da tadilattaydı), sahilde güzel yeme içme yerleri, biraz tepede (her Akdeniz şehrinde olduğu gibi) bir eski pazarı bir de denizin pek de temiz olmadığı ama nefis beyaz bir kuma sahip plajları var. Plajların tümü halk plajı. Beach türü işletmeler olmadığı gibi sahil şeridinin ancak %30'unu kaplayan şezlong şemsiye kiralanması ücreti fahiş değil. 

   Kaldığımız evin iç camlarında şöyle bir detay görünce "hımm dedim getto burasıymış". Tam bu noktada yazar tembelliğin kucağına sığınıp, cümle kurma emeğinden kaçınıp maddeleme yöntemine geçmektedir.

  • Plajdan sahil bandına geçişte şu fotoğraftaki gibi ayak yıkama istasyonları var, deniz suyu kullanılıyor ve hiç bir yer kum olmuyor. Çok pratik. 

  • Plajlarda üstsüz güneşlenen ve tanga mayo giyen cins-i latif dolu ama ekserisi bir hayli yıllanmış şarap olgunluğunda.

  • Eski pazarı yürüme mesafesinde ve yeme içme tutkunları muhakkak gitmeli.
  • Sahile yakın yerlerde bu devasa ağaçlardan pek çok var. Avustralya inciriymiş. Mangrovvari kökleri var.

  • Sahil bandının karoları uzaktan bakılınca üç boyutlu.
  • Odun ateşinde pizza yapan bir tek burayı bulduk. Google haritalara yazınca çıkıyor.

  • Memlekette esrar ve türevlerinin satışı serbest. Şöyle aşağıdaki dükkanlarda satılıyor.

  • Paella yemeden dönmem diyenler için lokallerden aldığım sağlam bilgiye göre şu aşağıdaki fotoğraftaki kadehlerin üstünde yazan yer en iyisiymiş. Pirinçler diri, kalamarlar gevrek, karidesler bolcaydı. (1 kişiliği 12 EUR)
  • Neyse arkadaşımız bir gün gecikmeyle demirledi marinaya. Biz de akabinde avdet ettik aşağıda görülen Lagoon 52 modeli kızcağıza.
  • İlk saatlerde Hocanımı deniz tutunca bu çilenin hassas mide sahibi bünyeler için fazla olacağını düşünüp, aşçıbaşını Alicante'de bıraktık ve demiri aldık, seyrimize başladık.
  • Sakin sular da oldu, azgın rüzgarlar da. Sıcak günler de oldu, soğuk günler de. 13 gün güneşi doğdurduk ve batırdık. Gece vardiyaları bendeydi ondan biliyorum. 
  • Denizli havada makine arızalarıyla başa çıktı cevval kaptanım. Kendisi Capo di Tutti Capi görünümünde bir insan olsa da kaptanlığına söz söylenemez. Nükleer pil monteli olduğunu söyleyebilirim ama ispatlayamam. 
  • Rüzgarımız kıt olduğundan ve genelde kafadan estiğinden fazla yelken basamadık ama bu katamaranlarda yelken olayı zaten oldukça garip. Köprüüstünden tüm yelkenlere kumanda edebiliyorsunuz. Çok pratik. Nedir: yelkenlinin olmazsa olmazı teknenin yatması bu modellerde yok. 13 günde deniz bağına ihtiyaç duyduğumuz hiç bir an olmadı.
  • En yakın karaya 140 deniz mili uzaktayken makineleri stop edip yüzmenin keyfini tattım.
 
  • Köpekbalıkları, deniz kaplumbağaları hemen her gün yunuslar gördüm.
  • Messina boğazı girişi bottle neck etkisinden köpüren bir deniz ve deli esen rüzgara rağmen kolaycacık geçtik.

  • "13.günün şafağında Doğuya bakın" diyen Gandalf'ın sözünü yerine getirircesine, azıcık bir kısmına dahil olduğum uzun okyanus ötesi seyir, 13.günde Fethiye'de bitti. Biz güneşten çingene palelerine dönmüş denizciler, yorgun yüzlerle gümrüğe dinginin başını çevirdik. Karaya çıkar çıkmaz kara tutmasına maruz kalıp hemen oturacak bir yer bulup, baş dönmemin geçmesini bekledim. Kaptanda bir maruzat yok tabi o alışkın. 
  • Pekçoklarına sıkıcı gelebilecek rutine (gece 12:00, sabah 08:00 chartplotter'ı takip et, gerekirse kaçınma manevraları yap, makinelerin sesini dinle bir gariplik olmasın, mevkiyi kontrol et, 2x4 saat uyu, kalanında (ipleri germemeye çalışarak) makara kukara yap, yiyecek birşeyler ayarla, bulaşıkları yıka vs. vs.) canı gönülden katlandım. Nedir: insan, trafik, hava kirliliği, internet/telefon iletişimi, ışık kirliliği (özellikle ışık kirliliğinin etkisini, geceleri gökyüzünde samanyolunun süt izini elinizle tutacakmışçasına yakından gördüğünüzde anlıyorsunuz) olmadan geçirilen zamanın kıymetini biliyor insan. Büyükşehirde geçirilen 11 yıldan sonra bu ikballer pek bir makbul geliyor. Yine olsun yine yaparım!
Seyirde Okunan Kitaplar: 
Felsefenin Tesellisi - Alain de Botton
Kahkaha Benden Yana - Sören Kierkegaard
Sıkı Kontrol Edilen Trenler - Bohumil Hrabal
Bizim Büyük Çaresizliğimiz - Barış Bıçakçı
Pornografi Üzerine - Boris Vian
Hoşgörü Üzerine Bir Mektup - John Locke
Görme Biçimleri - John Berger
Beş Şehir - Ahmet Hamdi Tanpınar

Dinlenen Müzikler:
İnti İllimani
Ella Fitzgerald
Dalida
Calexico (neredeyse tüm diskografisi)
Çiğdem Gürdal
Azis (Bunu Kaptan dinledi!)

2 yorum:

  1. oo ne macera ama, yazınızı keyifle okudum, harika gerçekten, elinize sağlık:)

    YanıtlaSil