23 Kasım 2018 Cuma

"The Ballad of Buster Scruggs" Kohen Biraderlerin Son İşi.

   İlk defa zevkle izlediğim Netflix filmidir.
   Nedir : bu netfliks filmleri her bir şeyi doğru dürüst yapıyorlar ama nedense tuzsuz yemek gibi işler çıkarıyor(du). Bilimkurgu olsun, fantazya olsun süpersonik fikirleri, kocaman bütçelerle kotarıp ortaya patlıcanı kızarmış değil de fırında yumuşatılmış karnıyarık gibi filmler oluyordu. Bu kez öyle değil ama...
   Kohen biraderleri zaten severim. Pek nevi şahsına münhasır işler çıkarırlar (yalnız True Grit'te biraz hayalkırıklığına uğramıştım). Bu kez de, her sahnesi ısmarlama takım elbise gibi ince ince işlenmiş bir pelikula çekmişler. Altı hikaye var. İlkinde filme ismini veren Bastırskrags namıyla mülakkap bir silah efendisi hikayeyi doğrudan seyirciye anlatıyor. Pek de eli hızlı. İlk hikayedeki çatışma sahnelerinde bir Dizniy filmi izlemediğinizi şıpınişi anlıyorsunuz (kan gırla (ama bir Tarantillo değil)). Barda vurulan adamcağızın kurşun deliğinden güneş huzmelerinin girmesi gibi küçük detaylar, ancak dikkatli sinefilin gözüne çarpar. Neyse bu altı hikayenin hepsi ilki kadar şiddet içermese de hepsi kendi içinde bir bütünlük sağlıyor. 
   Kohen biraderler, vahşi batı kitaplarının görsel versiyonunu çekmişler. İzleyiciye sadece arkasına yaslanıp hikayeleri izlemek kalıyor. Yalnız bu altı öykünün hepsi de ilginç düşüncelere gark ediyor sinefili (son öyküye dikkat ! (arabacı yolda durmaz "şirket politikası")). Kendi bakış açımdan (hangi öykü olduğunu hatırlamıyorum) Layımniisın'ın oynadığı öyküdeki hikaye pek hoşuma gitti. İnsanlara Shelley'den Ozymandias'ı okuyan (çok da güzel okuyor çocuk) kolsuz bacaksız bir sermayeye sahip hanzo bir karakterin, hesap yapan bir tavuk karşısındaki ikilemini (daha da ayrıntı vermeyip güzelim filmi faş etmeyelim kaygısındayım) günümüze uyarladığınızda zihninizde ilginç bir aydınlanma yaşıyorsunuz. 
   Tanıtımın kısası makbuldür. Amerikalı sığır çobanı öykülerine (western de diyorlar) meraklıysanız ve iyi bir film izlemek istiyorsanız kaçırmayınız (ama sadece kovboy filmi izlemediğinizi de hesaba katmanız gerek).



"Göz Ucuyla" Aman Diyeyim !

 
   Evvel ezel hazzetmediğim Diinkuntz'dan iyice soğumama neden olmuş kitaptır. Şöyle ki : zaten bu garip saç kesimli beyin (bkz.aşağıdaki fotografi) yazdığı kitaplardan hoşlanmazdım ancak "Göz Ucuyla"nın tanıtımında kuantum fiziği geçtiği için okuma listeme almıştım. 
   Birtakım karakterlerin kaderleri menhus olaylar sonucunda kesişir. Konu budur. Ancak konunun işlenmesi, karakterlerin betimlenmesi, olay örgüsü, serimdüğümsonuç sorunsalı, yer tasvirleri velhasıl kitabın herhangi bir yerini tutsanız, oradan kırılıyor. Hacimli de (835 s.) oku oku bitmedi. Başladığım kitabı bitirme mottom olmasa (emeğe saygı!) yarım bırakırdım (ki bir çok yerde ciddi ciddi düşündüm). 
   Kuantuma gelince : bunu bir yerde hrıstiyanlık ile bağdaştırması (aynı şeyin aynı anda bir çok şey olabilmesini, baba oğul kutsal ruh olarak bağlaması (Bay Kuuntz hiç mi İznik Konsiline kadar olan hrıstiyanlığı incelemedin ?)), karakterlerin aptal kutusu reklamlarındaki gibi süpersoniklikte zuhur etmeleri (hiç inandırıcı değil), arızalı dedektifin (vanadium mu, kramotoryum mu ne haltsa) bir iki paragrafta kuantum fiziğini anlatması (ki konudan anlayan bilim insanlarının kulaklarından ateşler çıkartır) şeklinde aktarılıyor okura ve kahramanlarımız boyutların arasında gelip gidiyorlar. Bunların hiç bir şekilde okunabilinesi yoktur. Gerilime, kuantum fiziğine ilgi duyuyor ve bunları popüler kitaplardan öğrenmek isteyen okurlardansanız : uzak durun. Sakın !

18 Kasım 2018 Pazar

"Fantastic Beasts: The Crimes of Grindelwald" CGI'dan Başım Döndü.

  Geçen yıl birincisiyle müşerref olduğumuz Amerikanın büyücüler dünyasına bu yıl da sinemalarda teşrif ettik. 
   Etmez olaydık.
   İlk filmde bir altyapı oluşturulmaya çalışılmış, kısmen başarılı olunmuştu. Bu filmde de olaylar devam ediyor. Klasik iyi kötü çatışması. Heripotır furyasının etkili olduğu kesimde bir ilgi yaratacağı kesin. Orada olanlar, burada da var. Aynı büyüler, aynı isimler (cemaziyülevvelleri ile hemi de), aynı olay örgüsü. Ancak (bir cümlede ancak varsa öncesini okumayın !), yaratılan karanlık atmosfer, kopuk bir kurgu, gereksizce uzatılması (2s14d), ve evet neredeyse her sahnede kullanılan CGI efektleri yüzünden algının olabildiğince kasılması yüzünden ne izlediğimi anlayamadım. Ne cuudlov ne canidep ne de ediredmeyn kurtaramıyor filmimizi.
   Bir daha sinemada izler miyim ? Kat'â. Sadece heripotır dünyasının meftunlarına hitap eder...

"Ben Robot" Asimov'dan Robot Serisinin İlki.

 İlkgençlik yıllarımda okumuş ve çok hoşlanmıştım. Aradan geçen 30 yıllık sürede ne değişmiş diyerek tekrar aldım elime. Hafıza-i fakir unutmayla malul olsa da neşeyle fark ettim ki : iz bırakanlar unutulmuyormuş. 
   1950'de yayımlanmış. İthaki güzel bir iş yapıp bu klasikleri yeniden basıyor. Çevirileri de özenli. Asimov bu kitaptaki öyküleri tefrikalar halinde çeşitli bilimkurgu dergilerinde yayımlamış, sonra da kitaba çevirmiş. Kitabın ekseninde bir robot psikologu Suuzınkelvin var. Onun ve meslektaşlarının robotlarla olan rabıtaları küçük öyküler halinde (9 tane) romana (uzunluğu (248 sayfa) gözönüne alındığında novella da diyebiliriz) yedirilmiş. Nedir : bu romana ilgi arttıkça Bayan Asimov'un sevgili oğlu Isaac, bu romanın devamlarını da yazacak ve bilimkurgu müptelalarını R.Daneel Oliwaw ile tanıştıracaktır. 
   Bilimkurguya ilginiz varsa yakın durunuz (benimkisi beyhude temennâ, öyleleri zaten çoktan okumuşlardır)

6 Kasım 2018 Salı

"Koşmasaydım Yazamazdım" Hem Koşarım Hem Yazarım !

   Haruki Murakami an itibarıyla 69 yaşında. Böyle düşününce kitabın yazıldığı 2005 ve 2006 yıllarında 55-56 yaşlarında olduğunu söyleyebiliriz (nasıl ama matematiğim ?). Anlaşılan koşmanın yaşı yokmuş. Bay Murakami, 176 sayfalık bu kitapta koşma serüveniyle yazarlık uğraşını nasıl bağdaştırdığını anlatmış. Kitabın türünü saptamak hiç kolay değil. Anı : olmaz. Biyografi : hiç değil. Deneme : Iııh ! Kendisi de bunu epilogda (ne işim olur epilogda) sonsözde itiraf ediyor ve "ben bunun bir hatırat olarak düşünüyorum" diye başladığı paragrafta bunun bir hatırat olmadığının altını çizerek "bu metni bitirdikten" sonra diye bu kitabı kategorilemekte güçlük olduğunu itiraf ediyor.
   33 yaşında başladığı koşma serüveniyle ilgili olarak hayat hikayesini de aktarıyor Bay Murakami. Kalemi sakin, kolayca okunuyor. Hem koşma, hem de yazma hakkında oldukça sıkı bilgiler içeriyor. Bu minvalde kendisinin nasıl olup da yazarlığa başladığını, bu aradaki bar işletmeciliğini (ki arada işletmecilikten yazarlığa geçişi arasındaki bölüme bayıldım), fiziksel ve zihinsel aktivitenin bağıntısını (ki bu bölüm de şükelaydı (aslında genel olarak kitap için de aynı şey söylenebilir)), özdisiplinin önemini, sınırların nasıl belirleneceğini de öğreniveriyoruz.
   Kendi adıma yazarlık adına gereken en önemli şeyin "deha" olduğunu okuyunca ciddi bir hayalkırıklığına uğradım (neticede bünyede olmayan bir şey !). Sonraki sayfalarda bununla ilgili tespitler, takip ettiğim bir çok yazarın yazma grafiğindeki yükselmeleri/düşmeleri de pek sarih bir biçimde faş etti. 
   Velhasıl; yazma ile okuma ile hemhâlseniz azıcık da bedeninizi çalıştırıyorsanız, hiç kaçırmayın.

3 Kasım 2018 Cumartesi

"Museo"

   Başka Sinema'da gösterimdeydi. Bu haftaya kalmaz gösterimden kalkar diyordum, kalmış. Salonda 4 kişiydik zaten (herkes Müslüm'e gidiyordu). İki saati aşkın (2s8d) süresi var.
   Dış sesle başlayan holivut dışı filmleri seviyorum. Hele o dış ses sağlam bir argüman ortaya koyuyorsa. Bu da öyle başlıyor. "Tarih kitaplarına inanmıyordum. Kim bilebilir ki Büyük İskender'in, Sezar'ın ne düşündüğünü ? Belki onlar bile; yaptıklarını, neyi düşünerek yaptıklarını bilmiyorlardı." diye sağlam bir girizgâh yaptı filmimiz. Gidişat da fena değildi ancak sonunda "neydi şimdi bu ?" diyerek çıktım. 
   Berlin'de en iyi film ve en iyi görüntü yönetimi için altın ayıyı kapmış. Görüntü yönetimine diyecek bir şey yok. Hakikaten aktarılmak istenen duyguları en iyi şekilde izleyiciye aktaracak şekilde sağlam bir iş çıkarılmış. Ancak genel olarak beni düşündüren bir mesajı olmadı. Gaelgarsiyabernal'a pek bir yakınlık duymama rağmen, canlandırdığı karakterin sığlığı yüzünden (bünyede kıçına kızılcık sopasıyla vurma isteği uyanıyor) bir türlü baş karaktere bir yakınlık kuramadım.
   Neyse. İsteyen buyursun izlesin !

1 Kasım 2018 Perşembe

"Vakıf" Asimov'dan Serinin İlk Bölümü.

 
   Isaac Asimov, Filadelfiya Tersanesinde çalışırken aklına Gibbon'un "Roma İmparatorluğu'nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi" eseri gelir ve buna öykünerek dört kısa öykü yazar. Bunlar, 1942 ve 1950'lerde bir bilimkurgu dergisinde yayımlanır. 1951'de bu dört öyküyü birleştirici bir öykü ile önceki dört öykü birleştirilir. Ünlü "Vakıf" serisinin ilk kitabı böylece çıkmış olur. Bu macera 1993'de yayımlanan "Vakıf İleri" adlı romana kadar devam edecektir.
   Arakolpa'nın Vakıf'la ilk rabıtası, bilimkurguya pek heveslendiği yeniyetmelik dönemlerinde başlar. Sosyoloji ve siyasete ilgi duymadığından asla bitirilemez. Derken geçen hafta yine okumaya başlanır bu kez biter.
   Serinin devamını (henüz) okumadığımdan genel bir değerlendirme yapmak zor. Asimov, kalemi akıcı bir yazar. Ancak kitabı genel olarak bilimkurgu türünden ziyade sosyolojik/siyasal kurgu olarak tanımlamak, bana daha doğru geliyor.
   Psikotarih denen bilimin (ki ilk kitapta bunun metodolojisi pek açıklanmıyor) kitabın eksenine oturduğunu görüyor, sonraki yüzyıllarda da bu bilimin tıkır tıkır (ama nasıl olduğunu bilmeden) işlediğini farkediyoruz. Seri boyunca adını sık sık duyacağımız Hari Seldon, başlarda şöyle bir görünüp kayboluyor. Biz onun öngördüğü geleceği yaşarken iki yüzyıl boyunca değişik kişilerle tanışıyoruz. Dört hikayede farklı kişilikler, farklı zaman aralıkları işlenmiş. En çarpıcı fikirse bilimin, din ve ticareti kullanarak bir imparatorluğu tekrar oluşturması. Ayzek Bey, bilim ve din arasındaki soğukluğu böyle şükela bir formülle gidermiş, araya ticareti de sokmuş ve vakıf almış yürümüş...
   Romandaki bilimsel dokunuşlar çok az ve yazar genellikle siyasal meselelere yoğunlaşmış. Okurken "Emret Bakanım"ın ciddi versiyonlarını izliyormuş gibi oldum. Nükleer güç ve şiddet karşıtlığı her öyküde vurgulanmış. Bilimdin karmasının nelere muktedir olabileceğini düşünmek için ilginç bir okuma olabilir.