Sekiz romanını da zevkle (kimisini az, kimisini çok ama hep zevkle) okuduğum Tom Robbins'in bugüne kadar okumayı ertelediğim biyografi olmayan "yaşanmışlık" metni Tibet Şeftali Turtası'nı da Ankara-İstanbul-Bandırma üçgeninde bitirdim (Çabuk bitmesin diye günde 30 sayfayla sınırlandırmıştım kendimi ama olmadı işte).
Üstat, rahmetli Babamla yaşıt (1932 doğumlu) ama çağdaşlarının aksine her daim bohem yaşamın peşinde kuntastik bir ömür yaşamış (paraya sıkıştığında kıçını kırmızıya boyayıp, sefil bir barakanın çatısında babun olduğu (bu arada tamamen sivil olduğunu da belirtelim) bir happening yapmışlığı dahi vardır (daha neler neler)).
Sıradışı zekası, eğlenceli kalemi, dalgacı bakış açısı (onun için en büyük övgü, öğretmeni üç yaşındaki oğluna "babanın mesleği ne?" diye sorulduğu zaman Fleetwood'un "benim babam çılgın bir büyücü!" demesiymiş mesela), romanlarına başladığı gibi bitirmemesi (bkz. şu yazı) buna mukabil bunca çılgın metnin içinde zen hikmetleri yumurtlaması, zihninizi oldukça yoracak sorular sordurması bile kitaplarını okumak için geçerli nedenlerdir. Evet! son dönem kitapları eski pırıltısından yoksundur ama sırf o betimlemeler için bile gideri vardır romanların.
Bir de tevafuk mudur, tesadüf müdür bilemem ama ara ara zihnimdeki soruların cevaplarını aldığım paragraflar sıklıkla karşıma çıkar. Aşağıda bu cevapların ve şımşıkırdak betimlemelerin olduğu makul uzunlukta alıntılar var. Meraklısı okur.
Meğer ki bu çılgın büyücünün yazdıklarına aşinasınızdır, bu kitaba yakın durun (o pek sevdiğiniz romanların hangi hallerde yazıldığını öğrenmek, ilginçtir) ancak değilseniz okumanıza gerek yok.
P.S.Tibet Şeftali Turtası, İsevi inançtaki Kutsal Kase'nin Tom Robbins versiyonudur bu arada!
"(1) bir durum artık fazlasıyla yıldırıcı oluyorsa, bir kararsızlık ısrarla çözülemiyorsa, konuyla başa çıkmaya çalışmak kronik bir hoşnutsuzluk, özgürlük kısıtlaması ve gelişme engeli yaratıyorsa; insanın artık kendi kafasını duvara vurmaktan vazgeçmesinin, mecazi bir dinamite uzanmasının, fitili ateşe verip tüm o mutsuzluğu kayıtsızlıkla patlatmasının zamanı gelmiştir.
(2) İnanılmaz çabalardan sonra, her şeyi denedikten sonra insan hala Tibet şeftali turtasına ulaşamıyorsa rahatlamalı, gülümsemeli, bir çatal kapıp elmalı turtaya yönlenmeli. (ki fakire göre elmalı turta, son tahlilde tamamen bizzat kendinizsinizdir)" (S.197)
Bu da bir öpücüğün uyandırdığı hisler hakkında: "İnsan o an denizlerin ikiye bölündüğünü, çalılıkların yandığını, meleklerin havada salındığı, kayaların içinden süt ve bal aktığını sanıyor; arabaların tatlı tatlı yol aldığını, antik çağlarda düşen yıldırımları ve kuzuların aslanlarla yan yana kırmızı gelinciklerle dolu bir arazide uyuduğunu hayal ediyor. Böyle saçlı sakallı bir tanrı ile çıplak bir su perisinin aynı dolu kaptan höpür höpür abı hayat içmesi misali öpüşmelerin kırk gün kırk gece sürdüğünü hayal edersiniz ama az evvel de belirttiğim gibi, öylesine hızlı olup bitmişti ki iki taraf da öpüşmenin yaşandığından kesin olarak emin değildi sanki." (S.175)
Ağaçkakan kitabına çok övgü vardı sanırım, onunla başlarım diye düşünüyorum, elinize sağlık, keyifli okumalar:)
YanıtlaSil"Ağaçkakan" yerine "Parfümün Dansı" daha iyidir ama siz bilirsiniz:)
SilOrijinal tarzında yazdıklarından en çok hangisini önerirsiniz peki?:)
SilParfümün Dansı ve Dur Bir Mola Ver :)
SilNot edildi, tavsiyeniz için çok teşekkür ederim:)
YanıtlaSilUmarım hoşunuza gider:)
Sil