Wes Anderson'ın hastasıyım. Bu sefil güncede kendisinin tüm filmlerinin bir kısa tanıtımını bulabilirsiniz. Otör yönetmen dersek başımızın ağrımayacağı bu zat, ilk beş filminden sonra kendi tarzını oluşturmuş ve kanımca Grand Budapest Hotel'de zarf ve mazruf on numara beş yıldız olmuştur. Bu benzetmede zarf üslup, mazruf da senaryo ve sinefile aktarılan fikri simgelemektedir.
Nedir: French Dispatch'de zarf mazrufun önüne geçmiş, izleyiciyi sadece görsel ve teknik olarak büyüleme yolunu seçmiştir yönetmenimiz. Bu tabii ki biraz hayalkırıklığı yaratmış, zaten tribünlere oynamayan yönetmenimiz gişede istediğini alamamıştır.
Son filmi Asteroid City'nin kastını görünce etkilenmemek olanaksız. Bir otobüs dolusu selebritiyi (ne işim olur selebritiyle) meşhuru tek filmde görmek sinefile sıcak günde buzlu limonata gibi gelir. Üstüne üstlük fragmanlarda renk filtresini ve o aşırı simetriyi, şaryolu çekimleri görünce beklenti yükseliyor haliyle.
Konu da ilgi çekici: bir orta Amerika şehrine uzay fuarı yapıldığı sırada uzaylılar gelir, kent tecrite alınır, olaylar gelişir. Bay Anderson burada dördüncü duvarı yerle yeksan etmiş, adeta kamera önü arkası birbirine geçmiş, tarzını en kısa sahnede bile konuşturmuş, tüm sekansları iki boyutlu hale getirmiş, adeta bir tiyatro oyunu çekmiştir. Ancak her karesinde yönetmenin tarzı okunan filmimiz, içerik açısından oldukça zayıf kalmıştır. Özellikle ikinci yarıdan sonra üslup içeriği boğmuştur. Zaten hepi topu bir hafta kadar vizyonda kalmıştır. Tabii ki de kaçırmadım gittim, pişman oldum mu: Hayır ama bu pek titrek bir "Hayır"dır. Gönül isterdi ki bir "Moonrise Kingdom" tadı alalım. Olmadı. O halde açalım arşivi, eskilerden kam alalım.
Sinemada izlemeyebilirsiniz yani.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder