Çingene ruhlu Amanda ile sıradışı sanatçı J.P.Ziller; içinde kehribara hapsolmuş bir çeçe sineği, zehirsiz iki yılan ve pire sirkiyle mürekkep vahşi yaşam parkı barındıran bir yol kenarı lokantası açarlar. Sadece sosis ve meyve/sebze suyu servis edilmektedir (kahve yoktur!). Derken İsa'nın naaşı ve birtakım kişiler de işin içine dahil olur, olaylar gelişir.
Yayımlandığı 1971'in zeitgeistını dikkate aldığınızda yazılanlar çok anlamlı ve yerine oturuyor. Ancak günümüzün paradigmasını da temele oturtursanız değişen bir şey olmadığını görüyorsunuz. Tom Robbins, düzene, otoriteye, dine, devlete öyle salvolar savuruyor ki ister istemez spiritüalizmi, mistisizmi merak ediyorsunuz. İnsanın acı çekmesinin nedeninin, kazanma hırsı, kaybetme kaygısı ve de doğadan kopmasıdır. Otorite ise devlet değil din değil "kelebeklerin kışın güneye, yazın kuzeye uçmasını sağlayandır" (bunun illa ki Tanrı olması da gerekmez). En istikrarlı toplumlar polis toplumlarıdır ancak gerçek hayatta istikrar yoktur diyor. Daha neler neler (okumak lazım).
Kasım 2011'de okumuşum ilk kez. Fakir şu aralar ilginç günler yaşıyor (Çin bedduası: "Umarım ilginç günlerde yaşarsın"). Dün tam da başına oturduğumda tüm paragrafı işaretleyip altını çizdiğim aşağıda alıntıladığım satırlar karşıma çıktı. 11 yıl öncesi ben, bugünkü ben'e bir mesaj mı gönderiyordu? Tesadüf müydü, tevafuk mu? Bunlar irfanımın ötesinde sorular ve asla bilinemeyecek cevaplar. Vel minel garaip! Bildiğim: son beş yıldır dalgacı edebiyattan uzak kalan zihnimin böylesi kafa açıcı metinlerden medet umduğu ve iyi yaptığıdır.
Velhasıl; Tom Robbins okumak kafa açmak için iyidir ama siz yine de benim yıllar önce kendisini okuma rehberi olarak yazdığım şu yazıyı (tıklayınız) okusanız iyi olur.
"Hayatını tehlikeye attın, peki ama başka neyi tehlikeye atmayı göze aldın bugüne kadar? Hoşnutsuzluğu göze aldın mı hiç? Ekonomik güvenliği tehlikeye atmayı göze aldın mı hiç? Bir inancı tehlikeye atmayı göze aldın mı hiç? İnsanın hayatını tehlikeye atmayı göze almasını özellikle cesur bir davranış olarak görmüyorum. Ne olur yani hayatını kaybeder, kahramanların cennetine gidersin, orada sonsuza dek bir elin yağda, bir elin balda yaşarsın. Mükafatını alırsın, yaptıklarının dünyevi sonuçlarına katlanmazsın. Buna cesaret denmez. Gerçek cesaret, onsuz yapamayacağın bir şeyi tehlikeye atmayı göze almaktır, gerçek cesaret insanı düşüncelerini yeniden gözden geçirmeye, değişimin güçlüklerine katlanmaya ve bilincini genişletmeye zorlayabilecek bir şeydir. Gerçek cesaret, insanın basmakalıp inançlarını tehlikeye atmayı göze almasıdır."
PS: Amanda'yı gerçek hayatta tanıdığımı söyleyebilirim ama ispatlayamam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder