Özellikle de psikiatri alanında ahkam kesen kişilerin akademik geçmişini didikleme gibi bir huyum var. Yazarımızın önce fizyoloji daha sonra psikiatri alanında yetkinleştiğini ve en son felsefede doktoraya girişmesini saygıyla karşılayıp oturdum kitabın başına. Yazarımızla ilk kez flu tv'deki sohbetlerinde karşılaşmış, söylediklerini genelgeçer söylemin dışında bulup (hiç huyum olmadığı halde sonuna kadar) dinlemiştim.
Psikiatri, zamanla yenilenen bir disiplin. Misal 1973'e kadar eşcinsellik, tedavi edilmesi gereken bir zihinsel bozukluk addediliyormuş. Şimdi de psikiatrların teşhiste kullandıkları bir standart kitabı var. Biri üç haftadan fazla uykularında sürekli eksilme yaşıyorsa (tamamen sallıyorum) majör depresyon deyiveriyorlar. Neden iki yahut dört hafta değil? Bunu bilemiyoruz. Karşılaşılan vakaların durumundan herhalde (durunuz! her insan ayrı ve benzersiz bir kişiliğe sahip değil miydi? fiziki durum da buna keza, öyleyse nasıl standartlaştırabiliyoruz? Aklımda deli sorular!).
Herneyse, bu durmadan güncellenen disiplinin en son hallerini yazarımız ikili ilişkilere yoğunlaştırmış. Aşk denen dünyanın en güzel ve aynı zamanda en korkunç olgusunu, ikili ilişkileri, evlilik kurumunu (müessesesini mi desek yoksa! (burası ciddi bir müessesedir)), aile kavramını; hem mitolojiden hem edebiyattan bol bol örnekleyerek teşrih masasına yatırıp bir güzel didikliyor. Sonuç pek de muhafazakarları sevindirmeyecek. "Değişken Tekeşlilik" gibi ilginç bir kavramın yanısıra, geleceğin ailesinin kaygan zemini, evliliklerin demode olması ve daha ne çıkarımlar.
Sadece psikiatri değil, ikili ilişkilerde farklı bir bakış açısına ihtiyacı olanlar yakın dursun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder