Şimdi bitti! 204 Sayfalık bir Sait Faik öyküsü okumuş gibi hissediyorum.
İzmir'in hemen yakınında romanda hep Köstence olarak geçen Uzunada'da yaşanan bir trajedi anlatılıyor novellamızda. Ortaların sonuna doğru başlayan ve bir yere kadar paralel ilerleyen sayfalar sonlara doğru birleşiyor ve nihayete eriyor.
Okuması pek keyifli, yazarımızın anlatımı hiç yormuyor okuru. Mekan betimlemeleri, karakterler gayet güzel işlenmiş. Bir olayın anlatımında sıkça tatlar ve kokular, sesler devreye giriyor ki bunları gözümüzde canlandırmak pek kolay oluyor. Olaylar da ibretlik. Hem dönem (DP dönemi), hem de toplumsal yaşam güzelce akıtılmış satırlara. Denizle hemhal sayfaların çokluğu da fakiri mest etmiştir. Nedir: roman olabilecek kesafette değil, öykü olarak da çok kesafetli kalan bu çalışmaya novella demek daha kulağa yatkın gelmektedir.
İnsanın harisliğini, küçük yerlerin cehennemliğini, İzmir'in bir zamanki hallerini ve burnunuza aniden geliveren yosun&iyot kokusunu okurun muhayyilesine aktarır, başarılı bir iş yapar.
Şansım; son birkaç seferdir hep uzun olmayan ama iyi kitaplardan açıldı. Şikayetçi değilim. Deli İbram Divanı'nı edebiyat sevenlere öneririm.
Bir edebiyat_sever olarak öykü/roman/deneme denen adlandırmalara takılmıyorum. Romansa kısa, öyküyse az uzun kalmış, burasına katılıyorum. Dilin akıcılığı çok güzel, insanı germeden yormadan anlatmış derdini yazar. Kitapları filmlere tercih etmemin sebebi kendi cast seçimim olsa gerek. Ne mekanlar, ne karakterlerde boşluk olmadığı için gönlümce çektim filmi kitabı okurken. Leyla'yı Müjde Ar'ın gençliğine oynattım mesela ki, tadından yenmedi :)
YanıtlaSilHımm iyiymiş bu yöntem! Ben de kendi kastımı oluşturayım "du bakali n'olecek?" :)
Sil