Mithat Cemal Kuntay, ilk ve tek romanını 1938'de Suhulet Kitabevi vasıtasıyla yayımlamış. Daha sonra Sander de basmış. Bugünlerde sadece Oğlak Yayınlarının nüshası bulunuyor (benim aldığım edisyon, 12. baskıydı (83 yaşındaki bir roman için çok iyi bir şey)). 575 sayfa, sular seller gibi akıyor.
Yazarımız, zannediyorum ki (o da yazılarının Çınaraltı'nda yayımlanmasından zannediyorum) muhafazakar bir kimse. Hamaset şiirleri yazmakta çok mahir (birinden bir kupleyi Atamızın mecliste okumuşluğu bile var). CHP'den aday olmuş seçilememiş. Genellikle memuriyetle iştigal etmiş. 1885 doğumlu ve romanda geçen devirleri yaşadığından biyografik öğeler kullandığı kuvvetle muhtemel.
Romanın konusu çok kolay ve bildik. Bir muharririn hayatı. Abdülhamit'in baskıcı dönemi, Meşrutiyet yılları, işgalin altındaki İstanbul, Milli Mücadele ve nihayet Cumhuriyet'in ilk yıllarını fon olarak kullanarak Adnan'ın hayatını seyreyliyoruz. Okuduğumuz satırlar 83 yıldan eski olduğu halde, kullanılan dil kulağımıza yabancı değil (bu edisyonda yazım ve noktalama standartlaştırmalarının dışında, hiçbir sözcük değiştirilmesi ya da sadeleştirilmesi yapılmamış, dipnotlar aynen korunmuş). Hele ki Kuntay'ın pek kendine özgü bir cümle yapısı var ki, dimağlara seza. Kendi adıma her sayfadan ayrı bir lezzet aldım. Cümle yapısı haricinde yaptığı psikolojik, sosyal, siyasal tespitler; günümüzde hiç eski görünmüyor. İnsanı olmadık yerde gülümseten tasvirler ve betimlemeler cabası.
Hacmi okuru korkutmasın! Bir kere başladığınızda elinizden bırakamayacaksınız (en azından bende öyle oldu). Hem sürükleyiciliği var hem de derinliği (romanda bu ikisini aynı yere sığdırabilmek zordur). Cân-ı gönülden öneririm.
Aşağıda bazı alıntılar var. Zihninizde bir resim oluşsun istedim."Fıkaralık üstüste dört ağzı olan kuyudur. insan evvela mülkünü satar; bu, kuyunun birinci ağzıdır. Sonra malını satar, bu da ikinci uçurumdur. Daha sonra borç eder ve en sonra dolandırır; bunlar da kuyunun üçüncü, dördüncü karanlığıdır. Fakat sefaletin bunlardan başka en son uçurumu gelir ki dolandırmak kudretinin insanda bitmesidir." S.251
"Adnan: "Fatih hocalarının dini de yalandır; dinsizliği de!"
Hoca: "Yalanmış! Tabii ki yalan. Onu ben de biliyorum. Onun için bu yalandan korkun diyorum ya! Sarıklı milletini bana sen mi anlatacaksın? Menfaat göster: Vapur bacası gibi bağırarak sana Allah'ı da inar etsinler; Peygamber'i de!... Sultan Hamit otuz üç sene sarığa sırma takarak; taassuba maaş vererek tahtında oturdu efendi!"S.308
"Çünkü siz, halkı fikir idare eder sanıyorsunuz. İzdiham, kafasıyla değil, gözleriyle düşünür. Bu gözleri idare etmeyi bilmeyeceksiniz, kendinize düşmanlığın en büyüğünü siz kendiniz yapacaksınız. Yığın, karnıyla düşünür, gözüyle öğrenir, kalbiyle kızar. Avamın midesindeki yeniçeri kazanını tanımıyorsunuz. " S.309
"Alman zabiti kıpkırmızıydı. (Alman yalnız ense değildi. Bir parça başı da vardı.)" S.397 (buraya pek güldüm doğrusu)
Bir de 520. sayfada başlayan bir ihtiyarlık tarifi vardır ki artanlar ve eksilenler üzerinden gittiği; bombastiktir. Uzun olduğundan yazmadım ama edinebilirseniz oraya ayrı bir dikkat gerektir.
Bu kitap hakkındaki yorumunuzu merakla bekliyordum, iddialı bir kitap, o dönemlerdeki gündelik yaşamı merak ediyorum keyif alabileceğim bir roman sanırım, elinize sağlık:) bu arada tahmin edin dün ne yapıp yedik?:))
YanıtlaSilOkuyun, pişman olmazsınız. Fatih sarması olmasın yoksa! Nasıl da hasetle çatlıyorum:)
YanıtlaSilBildiniz, tüh sizi kıskandırmak istememiştim:))... ama işte şimdi ne demek istediğini anlıyorum, çok yerinde bir benzetmeymiş :)
SilKendimizle ilgili bir şeyler bulduğumuz veya bulmasak bile gerçekten keyif alarak okuduğumuz kitaplar bizde izler bırakır :)
YanıtlaSilOkumak gibisi var mı ya :)
(bu arada, blog'umda kitapla ilgili bir sürpriz gelişme var :) kitabı okursanız yorumlarınızı mutlaka bekliyorum)
Yeni kapak pek afili olmuş:) Elbette ki yazarım! Başarılarınızın devamını dilerim.
SilEn kısa zamanda alıp okuyacağım. Teşekkürler.
YanıtlaSilSenin gibi resmin büyüğünü bilenler için okuması daha lezzetlidir:)
Sil