Koskoca iki profesör, konular muhtelif : Üniversite, Duygularımız, Yalnızlık, 12 Eylül, Kutsallık ve diğerleri (her halûkarda ağır mevzular), konuşanlardan biri psikiyatri diğeri felsefe alanında uzman.
Şimdi böyle yazınca, didaktik ve sıkıcı bir şeyler bekliyor kâri.
Kazın ayağı hiç öyle değil.
Bölümler "on the record" tekniğiyle canlı canlı kayda alınmış ve ufak tefek nokta sansürleri dışında olduğu gibi dikte edilmiş. Cengiz Hocanın üslubu nasıl "Hacı İvat"vâri ise Ahmet Hocanın üslubu öylesine "Karagöz"î. Öylesine bir noktadan topu önlerine alıyor ve karşılıklı sektiriyorlar. Lakin bu sektirme, tekdüze sıkıcı bir sektirme değil. Okudukça okuyası geliyor insanın. Tam "hımm mevzu derine gidiyor" derken, hop Ahmet Hoca tuvaletinde bulunan kum torbasından bahis açıyor. Tam Cengiz Hoca'dan, ateşin bulunmasının insan kronolojisindeki önemini kavrarken (ki bu yaşıma dek bunu nasıl öğrenmediğimi yeterince çok okumamama bağlıyorum. Bu arada kitaptan öğrendiğim işbu malumatı satarak füruşluğumu tescilliyorum : ateşin keşfiyle besinlerin çiğnenmesi kolaylaşmış ve çene küçülmüş, çene küçülünce boşluğu beyin doldurmuş ve zihin kapasitesi artmış. Yaa !), Ahmet Hoca'dan "Sandıklılı Japoncası" konusunda darbeli bir bilgi alıyoruz (vuaaa).
Konular hakkında yazması, okumasından zor. Altını üstünü çizdiğim bir çok sayfalar var. Bazılarını altta yazdım. Ama bunlar cımbızla seçilmiş satırlar, tümünü okumanın verdiği hazzın yerini tutmaz.
Konuşmaları derleyen isim tanıdık. Muktedirlerin belalısı Emrah Serbes (ki bu ağ güncesinde kitaplarını tanıtmış idik (ki kendisi sokağın dilini ustalıkla kullanır ve sıradışı bir kafası vardır)).
Her türlü okunur. Yolda, tatilde, okuma ışığında, alacakaranlıkta, sıkıntılıyken, neşeliyken, bilgi açlığında, ensede boza pişmesi halinde her türlü yani.
Bilindik kavramların akademik (ve fırlama) yorumunu idrak için ıskalamamanızı öneririm.
"Freud ruhsal açıdan sağlıklı olmanın üç ölçütü olduğunu söyler. Çalışabilen, sevebilen, gülen (elbetteki Fethullah olmasına gerek yok (bu benden))."
"Ben telkinle, öğütle adam olan birini görmedim."
"Başın bağlı bile olsa, mühim olan ruhunda bakir alanlar bırakıp bırakamadığındır. Modern evliliğin işkencesi de buradan kaynaklanıyor. Karşı tarafa hiç bakir alan bırakmadan tüm ruhunu kaplamaya çalışıyorsun. Evlilik bu noktadan çözülüyor, hem yaşam alanı olarak hem de ruhsal olarak karşı tarafa alan bırakmıyorsun."
"Bir misyona gark olduğunda, o zamanla bütün varlığını sarmaya başlıyorsa, psikolojik açıdan benim ilgi alanıma girmeye başlıyorsun demektir. En çok mizaha konu olabilecek insanlar da bunların arasından çıkar. Bütün dünyaya ancak davasına hizmet ölçüsünde değer veren bir adam, mizah üretemez. Hatta bir aşamadan sonra yaptığı işin sorgulanamaz olduğunu da düşünmeye başlar. Bu despotluk geleneğine bağlanabilecek bir yaklaşım. Benlik ihtiyacı, takdir edilme ihiyacı çok yüksek bir insanın mizaha tahammülü olabilir mi ? Politikacıların kişiliğini test edecek en güzel yöntem de bu. Mizah, bilinçdışına giden kral yoludur." (aklıma nedense "uzun" düşüyor)
"Tasakong, yüng, yeng"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder