Alfonso Cuaron nasıl "Roma"yı çekip çocukluğunu izleyiciye aktardı (bu arada 3 oskar heykelini de zulaladı), Sorrentino "benim başım kel mi?" saikiyle "Tanrının Eli" ni çekip yine aynı kanalda yayınlamıştır.
Bay Paolo, tarzı olan bir yönetmen kişisi. Daha önce "This Must Be The Place", "La Grande Bellezza" ve en nihayet "Youth" adlı filmlerini bu mecrada yazmışım. Sezar'ın hakkı Sezar'a. Mukayese yapacaksak, Napoli Roma'yı havada karada döver. Gerek büyülü gerçekliği dozunda kullanması (o ürkütücü fiti fiti adımlarıyla "minik keşişler" falan), gerekse yan karakterlerin renkli sinemaskop halleri, Napoliliğin o snop şakacılığı Roma'nın tekdüze seyrinden evladır.
Filmimizin konusu basit. Yönetmen bey ilkgençliğini çekmiştir. Maradona'nın arkaplanda olduğu bir Napoli tablosu, yıl 1980'lerin sonu, bele takılı volkmenler, yüksek belli pantalonlar ve daha neler! İlk yarısında işlenen karakterler (o ne renkli karakterlerdir onlar (yazın ortasında kürk giyen ve ota b.ka küfreden yaşlı teyze)) ve yaşananlar (İtalya'nın kuzeyinden olmaları hasebiyle kendilerini prusyalı zanneden gıcık komşulara yapılan işletme, Fellini'nin seçmeleri, uzun masalardaki bombastik yemekler, insanların humoru (vallahi özledim humorlu ortamları!)) nedeniyle beklenti yükseliyor ama sanırım düğüm ve çözüm bölümleri tam olmadığından, yazılar çıkınca biraz hayal kırıklığına uğruyor insan. Hülasa; dönemin Napoli fotoğrafını görmek istiyorsanız izleyebilirsiniz ama yukarıda bahsettiğim üç film de arşivimde olmasına karşın Sorrentino'nun Napoli'si arşivimde olacak mı? Hayır!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder