Nasipse Adayız'da Bay Kesal'ın mizahi yönünü gördükten sonra ıskalamayacağım bir kitaptı, çabucak edindik, kısa sürede bitirmeyi hedeflememe karşın içeriğinin sertliğinden dolayı arada sırada okundu, bugünlerde bitti.
31 öykü, 198 sayfa, bir hayat. Yazarımızın hayatında taktığı şapkalar var. Önce çocukluk (Avanos'un bir kasabası, babası "Peri Gazozları" girişimcisi, annesi istarda halı dokuyor, evlerinde mağaraları var), sonra yatılı okul, ülkücü, sonraları üniversite, solculuk, mecburi hizmet hekimlik, sonra sürgün tayinleri, derken özel hastanecilik ve sonradan bizim bildiğimiz şapkaları (oyunculuk, yönetmenlik, senaristlik, yazarlık).
Bu safhaları, 31 öyküde güzel güzel temaşa ediyoruz. Ancak belirtmeliyim ki, okuyacaklarınız pek öyle mizahi yönü ağır basan satırlar değil. Birçoğunda sırtınıza ağır yükler yüklüyor yazarımız. Öyle altından kalkılacak, yenilir yutulur şeyler değil. Üstelik biliyorsunuz ki, okuduklarınız yaşanmışlıklar, hepsi gerçek. Ondan ötürü (Hüseyin Badem'e selam olsun!) aralar vererek okuyabildim. Sadece "ördek hanım"lı hikayesi biraz gülümsetti, diğerleri bildiğiniz (yahut göz çevirdiğiniz) memleket hikayeleri. Viyadüklerle ilgili hikaye ve intihar öyküleri; böğrümdeki en ağır yaraları açtılar. Kapanmayacak, küllenerek üstü örtülecek yaralar bunlar. Oğul olmanın ve büyüklerle rabıtaların da işlendiği öyküler de var (serde digemkârlık varsa gözleriniz buğulanır). Son tahlilde, okuduğunuzda sizi rahatsız edecek, okumadığınızda ise eksik kalacağınızı hissettirecek öykülerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder