Üstadın daha önce yazdıkları okumuş ve oldukça da istifade etmiştim. Oysa; sunuşunda "Bir Facianın Hikâyesi Cemil Meriç`in artık basılmayacak bir eseridir" diye başlayan, pek de kesafetli olmayan (168 S.), genellikle de Osmanlı'nın son dönem tarihi gerçeklerine eğilen bu metinde katılmadığım pek çok düşünce var.
Meriç, yaşadığı dönemde hem muhafazakar hem ilerici entelijansiya tarafından (kimbilir belki de nereye yerleştireceklerini bilemediklerinden midir nedir?) güvenli mesafeden izlenmiş. Ölümünden sonra da muhafazakar kesim tarafından sahiplenmiş, bu topluluğun oldukça eksik filozof/aydın/münevver kadrosuna dahil olmuştur.
Kitabın ilk bölümlerinde anarşiye karşı müşfik bir yaklaşım sergileyen yazarımız, terörizmle güvenli mesafeden hesaplaşıyor ancak konu (zannediyorum metinlerin kitap olarak değil, birtakım notların bir araya gelmesinden kaynaklanan nedenlerle) bir süre sonra oldukça dağılıyor. Ve bu dağınıklığın arasında hiç katılmadığım düşüncelerin olduğunu sezdim. Bir kere tarihsel gerçekler anlatılırken kişiler hakkında uzun sıfatlar kullanılmasının, okuru yönlendirdiğini düşündüğümden pek hazzetmiyorum (misal:"kindar, kendini beğenmiş ve cahil Dahiliye Nazırı yine fesat peşindeydi." (yok böyle bir cümle şimdi kafamdan uydurdum ama buna benzer nice ifade ganidir)). Ayrıca kimi ideolojik düşüncelerine katılmadığımı anladım.
Kitapçıların raflarında artık bulunamayacak bir kitap, o dönemin aydının perspektifini anlamanız açısından önemli olabilir. Bana sorarsanız okunmayabilir de...
Paylaşıma teşekkürler..
YanıtlaSil