Kuyumcuya gittiğinizde parmağınızdaki yüzüğün ölçüsünü öğrenmek için bir (hafiften koniye benzer) bir sopaya geçirirler ya : işte onun adı malafa. Kitap da kuyum dünyasının dibinde geçiyor.
Kozan; Antalya'nın en büyük "center"larının birinin gelecek vaat eden başarılı bir tezgahtarıdır. Bir gün kontratezgahla hayatının en büyük satışlarından birini yapmaya koyulur. Konu bu. Sabah başlıyor, akşama bitiyor. Bendenizin de okuma temposu bu oldu. Sabah başladığım 212 sayfalık kitap, gecenin üçünde bitti.
İlk satırdan başlayan kuyum jargonu (hatta Antalya'nın kuyum jargonu diyelim) kullandığı onlarca isim, sıfat ve yükleme yönelik herhangi bir açıklama yapmaksızın son sayfaya kadar doludizgin gidiyor. Jargon : Ermenice (ahçik, asparik vs.), İngilizce (camperleme vs.), ve Şoparca (meterleme vs.) karışımı ilginç bir fonetiğe sahip. Bu dillere bir aşinalığınız yoksa biraz zorlanılabilir. Bay Günday, her kitabında olduğu gibi kendinden menkul aforizmaları bolca kullanıyor, kimisi güzel kimisi değil. Misal : "elastikiyetin fazla geliştiği bir toplumda sosyal ve siyasi ahenk yok olduğu için söz konusu toplumu yönetenler zayıf düşerler ve mermer bir duvarı andıran kırık haçlı dünyaya çarpıp stratejik kazıklar yer. Tezgahtarlar bir bir tezgahla Avrupa Birliği'nin kurucu üye ülkelerinin vatandaşlarından tane tane yumoş indirirken, Türk hükümeti milyonlarca yumoşluk savaş uçaklarını tez tezgahta satın alır.".
Son sayfalara yaklaşırken dikkatli bir okur sürpriz sona kendini hazırlıyor (yazar sona doğru (özellikle Türk ailenin yaptığı alışverişte) sonu açık ediyor (bilmem kasıtlı, bilmem kasıtsız !). Ama yine sona varınca : insan kime üzülmeli, üzülmeli mi, üzülmemeli mi bilemiyor.
Kişilikler; hakkında bir dış gözlem verilmeksizin tüm karakterleri çok iyi betimleyen roman, ilk sayfadan başlayarak çok hızlı bir tempoda akıyor (zaten hepi topu bir günlük hikaye). Okur da kendini kaptırdığında başını kaldıramıyor kitaptan. Yazarı (eğer yazılanların onda biri dahi doğruysa yahut benzerlik gösteriyorsa) içtenlikle tebrik ediyorum. Böylesine kapalı bir dünyanın içine girip, kılcal damarlarına varacak kadar üç boyutlu bir MR'ını çekmek kolay iş değil. Bu vesile ile turizme ucundan bulaşmış, tatile giden (gitmesi ihtimali olan), pazarlama taktikleriyle ilgilenen, Antalya'yı merak eden her kişi okumalı. Düz kitap kurdu ise asla ıskalamamalıdır.