Holdınkolfiyıld onyedi yaşındaydı, Çağlar İyice de.
Holdınkolfiyıld arızaydı, Çağlar İyice de.(bak burada soyadı tam oturdu)
Holdınkolfiyıld'ın Fiibi'si vardı, Çağlar'ın Çiğdem'i.
Holdın Seliheys'e yeşerirken arızalanır, Çağlar TC Sinem Uzun'a sarkarken arızaya bağlar.
Holdın Gezi'de hiç bulunmadı, Çağlar barikatların önünde moonwalk yaptı.
Holdın Menhetınlıdır, Çağlar Kıyıdereli.
Kitaba, edebiyata meraklı her kâri, gün olur "- "Çavdar Tarlasında Çocuklar"ı okudun mu ? Bir an önce okumalısın !" atarına maruz kalır. Fakir de kaldı. Açtı Salinger'in kült romanını okudu. Zengin bir ergenin (çok afedersiniz) dünya s.kine, minare g.tüne üç gününü anlatan (birinci ağızdan) aşırı normal bir romandı. O zaman bana öyle gelmişti (otuz yıl önce). Yaş ilerleyip edebi birikim biraz çoğalınca bir daha okudu. Sonuç aynıydı.
Dün Serbes'in "Deliduman"ını bitirince Salinger'in ne demek istediğini anladım.
Felaket vasat bir tretman var : Çağlar'ın kardeşi Çiğdem meşhur olmak arzusundadır, olaylar gelişir.
Tamamen birinci tekil şahsın anlattığı romandır. Bu açıdan olayları objektifmiş gibi algılayan okur, bölümleri devirdikçe kazın ayağının hiç de algıladığı gibi olmadığını, gerçeğin yansıtılandan bir hayli farklı olduğunu idrak ediyor. Hatta kitabın ortalarından sonra Çağlar'ın paradigmasını içselleştirip olayların aslında nasıl olduğunu verilen ipuçlarından önce dahi çözmeye başlıyor (sadece arızalı bibliyofiller yapabiliyor bunu).
Alpay Erdem'i bileniniz var mıdır bilmem. Ben biliyorum. Uykusuz'da "BEN" diye bir köşe yazar. Benzersiz bir üslubu vardır, ancak delidir. Okurken, karşınızda konuşuyormuş gibi olursunuz. İşte bunun hayali bir kuzeni vardır, arada ziyaretine gelir (gelemeyesice, gelme kanalları kuruyasıca !). "Deliduman"ı da o hayali kuzen yazmış gibi düşünebilirsiniz. Kitabın başından sonuna dek sert, acıtıcı bir mizah beyninizi zıngırdatıyor. Çekiç gibi hem faydalı hem can yakabilen bir üslup bu. Üslup demeyelim de bakış açısı.
Çağlar İyice, Holdınkolfiyıld'dan kat kat arızalı, birkaç kez daha derin aynı zamanda çok daha sığ, okurun ezberini bozuyor. Her türlü kompleksi, cehaleti, sığlığı barındıran bünye kimi zaman öyle tepkiler veriyor ki, derviş gibi bir şey oluyor.
Kıyıdere öyle tanıdık ki.
Gölcük, Değirmendere, Karamürsel, Kaytazdere, Altınova; hep kıyısında durup gelip geçene baktığım ve hasbelkader ömrünün uzunca bir döneminde yaşadığım yerler. Eski Bankacılar Lokaliyle başlayan "eski"li mekanlar, hayatımızı şöyle bir gözden geçirdiğimizde "eski" sıfatına maruz kalan onlarca anıyı (eski Emek, eski İnci vs.vs.) ortaya çıkarıyor. Kaytazdere'li Özer Ağbi'yi mesela tanımış olabilirim (sayfa 177'den başlayan tiradını okuyup şöyle yarıla yarıla gülebilirsiniz) mesela.
Bay Serbes, orta bölümün sonlarına doğru aborda olduğu Gezi'yi pas geçse dahi iyi roman olurmuş. Ama pas geçmemiş. Bu da romanımızı iyi roman statüsünden almış çok iyi roman statüsüne çıkarmış. Son bölümlerde Gezi'nin uzaklardan bize yansıtılandan çok farklı bir yüzünü görmüş oluyoruz. Üstelik Çağlar İyice'nin bombastik bakış açısından.
Bay Serbes'i tanımam etmem. Popüler bir dizinin senaristi olduğunu biliyorum, bir de milletvekillerine içimden geçenlerin aynısını yansıtarak ayarsızca (pek de iyi ki) atarlanmasını. Selim İleri kendisini kıskançlıkla tebrikleyince, duyarsız kalamadan "Deliduman"a daldık, dört çalışma gününde de sonuna vasıl olduk, iyi ki de olmuşuz.
Pek de hazzetmediğim yerli roman türünün ayrıcalıklı, özel bir yerine oturtuyoruz "Deliduman"ı. Günümüzü, gençliği, yozlaşmayı, direnişi anlamak için arada bir oturup okumak kaydıyla, kitaplığımızın görünmesi kolay bir yerinde muhafaza ediyoruz, soranlara da (şiddetle ne işim olur) hararetle okunmasını öneriyoruz.
HAMİŞ : 220 nci sayfanın sonundan başlayan Dede'nin özlenmesi özetini gözlerim yaşararak, agnostizmden İslamiyete mühtediyeti anlatan ve Tvaytırı şikayetleyen sayfa 278'i gülümseyerek, aktivist babaya "Bu ne Allahsız bir ateistlik !" diye atarlanılan sayfa 302'yi yarılarak okudum. Aynı kafadaysak sizler de aynı tepkiyi gösterirsiniz. "certainly info!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder