Ortalamanın Faşizmi
İzlerken sinemanın gücüne bir kez daha inanmamızı sağlayan bir Danimarka filmiyle karşınızdayız sinefiller.
Küçük bir kasabada anaokulu öğretmenliği yapan Lucas, çocuk tacizi konusunda suçlanınca yaşayakalmaya çalışır. Tretman ne ki ? Tek cümlede açıklanıveren konumuz, iki saate varan kordelamızda öyle bir işlenir ki sinefilde onarımı imkansız sinematik travmalar yaratır.
Kendi adıma filmin ilk yarım saatinden itibaren öyle bir gerilim ve hiddetle doldum ki, film bittiğinde içimi çekip film (özellikle de çok düşünmek gerektiren finali) hakkında düşünmek yerine, iki günlük malt viski istihkakımı onbeş dakikada bitiriverdim (yine de gerektiği kadar sakinleşemedim).
Modern zamanlardaki bireyin yalnızlığını görüyoruz, kişilerarası ilişkilere neşter atıyoruz, toplumun değer yargılarını mikroskopa yatırıyoruz, dar bütçeyle nasıl iyi film yapılır dersi alıyoruz, objektifte geniş açı kullanımının (okul bahçesi ve kilise (ki Lucas'ın dışsallaşmasının tavan yaptığı anlardır)) duygulara nasıl yansıdığını temaşa ediyoruz, Mads Mikkelsen'in oyunculuğuna şapka çıkarıyoruz (Gazinoroyal'deki Löşif ne kadar yapaysa, Lukas o kadar gerçek (çok iyi oyuncu çok (ki bu gazla yeni dizisi Hanibal'e de bir göz aticiiz))) (Allam yazıyı yine paranteze boğdum !), Danimarka'da larsfontriers'den başka iyi yönetmenler de olduğunu anlıyoruz, kızıyoruz, çaresizliğe kapılıyoruz, düşünüyoruz. Eee daha ne olsun !
İzleyelim, önerelim, alışkanlığımız varsa arşive atalım hatta !...
Son söz de Gustave Le Bon'dan gelsin :
"Sosyal bir kitlede kişi sayısı arttıkça düşünsellik azalır, duygusallık artar."(Bkz.futbol maçları)(Bkz.Jagten)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder