Semelyıtı severim. Bıyıklar, ses tonu, vücut dili (adamın bir karizması var), aksanı (sanki bir 19.YY sonu sığır çobanı holivuta düşmüş), hülasa severim. Yalnız artık Semelyıt denince aklıma "çorabın içindeki tenis topları" gelecek (bu cümleyi idrak için filmi görmek gerek).
Kariyerinin sonuna gelmiş bir aktör, uyduruk bir kulüpten uyduruk bir ödül alır, ödül töreninde kafası betona bağlamışken yaptığı konuşma internette viral (ne işim olur viralle) çok tıklanır olunca işleri hızlanır gibi olur, bu arada pankreas kanserinden muzdariptir.
Konuyu okuyunca "ha !" dedim holivut tarzı luuzır filmi (Bkz.Şampiyon). Hakikaten de bazı benzerlikler var. Babaya çemkiren atarlı kız, başrolün yalnızlığı, madde tutkunluğu (şampiyonda dopingti, burada çeşitli nebat), hep bir fileyi geçememe hali.
Semelyıt iyi oynamış. Rüyalara, bilinçaltına falan girilmiş, sözlerin tahmin edildiği (duyulmadığı) uzak çekimler falan var (bağımsız olma çabaları (ama patetik)). Ama filmin size söyleyeceği bir mesaj olmamasından başka hissettirdiği bir duygu da yok. Biçare (yavrucak) holivut, bağımsız olacağım derken böyle işlerle iyice çarşafa dolanıyor.