Başlıktaki harf hatasının açıklamasını arzedeyim. Bu; kendimce üstadın yazma usulünü betimleyen bir benzetmedir. İOA kitapları yaydan fırlatılmış bir okta yanarcasına okunur, menzile ulaştığında ateş söner. Kimi hedefi ıskalar, kimi boğayı gözünden vurur. Bu okurun meşrebine ve birikimine bağlıdır. Her hâlukarda; okun üzerinde hafiften bir yanış durumu olur ama...
Üstad; "Suskunlar"dan sonra okurun dimağını şenlendiren "Yedinci Gün"de, artık yavaş yavaş günümüzde geçen satırlar karalayacağının ipuçlarını vermişti. "Galiz Kahraman"da bu kehanet gerçekleşiyor.
TDK güncel sözlüğe göre "galiz", "kaba ve çirkin, iğrenç" anlamına geliyor. Anar, 181 sayfalık novellasında, sıfatıyla müsemma bir anti-kahramanın hayatından kısa bir bölümü bize aktarıyor. Her ne kadar protagonist tahtına otursa da Kasımpaşalı İdris Amil asla ve kat'a okurun sempatisini kazanamıyor. Ne Aslan Asker Şvayk'ın bön kurnazlığı ne de Zübük'ün çıkarcı eblehliği yok Kasımpaşalı İdris Amil'de. (Efgan Bakara adamımdır. O başka)
Uzun İhsan Efendi, her zaman olduğu gibi okuru şöyle bir silken ve arasıra at gibi kişneten şanjanlıyanardönerli bir dil kullanıyor. Eğer dile ve anlatıma takılıp okursanız çok eğlenir bir günde bitiriverirsiniz kitabı. Lakin, makaralı anlatımın arkasında yatan yüzlerce (abartmıyorum) gönderme ve detaya takılıp kalırsanız, fakir gibi uzuun uzuun altını, üstünü çizer, lugat karıştırır, gece gündüz okumak kaydıyla on günden önce bitiremezsiniz.
Çoğunlukla edebiyat dünyası olmak üzere bir çok ahkam kesici bu eleştirilerden payını alıyor. Sadece eleştiri değil, toplumsal tespitler de gırla gitmektedir. Aşağıda ilk sayfalarda altını çizdiğim bazı satırları yazıyorum. Devamını ve dahasını okumak isteyenler kitabı alacaklar bir zahmet. Zinhar korsanına sarkmayın, fiyatı anormal makul, haysiyetli bir kitapçıdan (Gazi Kitapevi) 9 törkişliraya edinilmiştir. Alın okuyun, pişman olmazsınız.
"Kadınlar kavga etmezdi ama bütün kavgalar kadınlar içindi, medeniyeti kadınlar kurmamıştı ama medeniyet kadınlar için kurulmuştur."
"İyi bir edebiyatçı kabiliyetli değil cesur olmalıydı. Herhalde bundan, iyi fizikçilerin de zeki değil, cesur olması gerektiği sonucu çıkardı."
"bu suretle, hanımın camiasında akıl ve ahlak konusunda, mitostan logosa geçilemediği için ezkaza bir güneş doğarsa, kalleşçe yollardan Şark'ta derhal batırılır ve ufuktaki kanın kızıl rengi keyifle seyredilirdi."
Burada pavyonlar hakkında kısacık ama şükela bir tespit paragrafını aktarmazsam olmaz.
"Ama yine de pavyonlar o kadar kötü yerler değildi. Çünkü tuhaf gelecek ama, bir yanıp bir sönen rengarenk neon lambaları, yol iz bilir ve hürmetli fedaileri, cömert garson ve kadirşinas komileri ile bu tür bir mekana devam etmek, insan olmanın iki yolundan biriydi ! Hakikaten de insanlar iki ayrı sınıfa ayrılırdı : yapanlar ve yaptırtanlar. Para, yaptırtmanın bir yolu idi ve bir kadına kendisine cilve yaptırtmak, bir şarkıcıya şarkı söylettirmek, bir dansöze göbek dansı yaptırtmak, garsonlara hizmet ettirtmek ve oradakilere kendisine saygı duydurtmak isteyenler, buranın müşterisiydi. İnsan olmanın diğer yolu ise, aşık olmak, şarkı söylemek, dans etmek, kendi işini kendi görmek ve kendine saygı duymaktı. "İnsanı insan yapan aklıdır" diyen Aristo eğer o pavyona gitseydi, "parayı koklatanlar da insan yerine konulur" fikrine varabilirdi. Kısacası, hayatlarını para kazanmaya adanmış sahısların insan onuruna yaraşır bir şekilde yaşamaları, pavyonda gelen hesap sebebiyle, onlara pahalıya patlıyordu."
Son olarak da ustanın son sayfada patlattığı grenat, zihni pırıl pırıl yapmaktadır. Burada öğreniyoruz ki İdris Amil hazretleri bir Hyperanthropos, bir Übermensch, bir üstinsandır. Bu da sayfaları hakkıyla çeviren kâri için (müziksevere kreşendo, şikempervere kaymaklıcevizlifırınlanmışkabaktatlısı) überkuntastik bir kapanıştır.
Haydi iyi okumalar...