Acıklı bir aşk hikayesidir anlatılan.(bu konseptte harfin üstü çizilemediğinden mecburen altını çizdim)
Kardeşinin düğünü arefesinde bir klinikten taburcu olan hanımkızımız mazoşist eğilimlerini yöneltebileceği sadist bir patronun yanında işe başlar ve olaylar gelişir.
Şimdi böyle yazınca genel olarak seksi sömüren ve belaltı vuran bir 104 dakika bekliyor insan, ayrıca sadist Ceymz Spedıır nasıl olur ?, Megi'nin neresi mazoşist ? diye soru işaretleriyle de cebelleşiyor velhasıl neşe doluyor insan.
Abazan beklentileri karşılamayan (şükür ki) son derece erotik (nedir en erotik organımız ? hani tükettiğimiz okşizenin (egzos, ekzos, egzaus, eksos, egsoz (üstelik bunlar "t"siz versiyonlar)vs.vb.) neredeyse yarısını emen, pembe (gözler önüne serildiğinde beyaz hani), canım şu en sağlam kemiklerimizin koruduğu, hah işte ona hitab eden bir erotizm, onun sapına değil (soğansı yapıya))(vallahi de çarşafa dolandım, bu cümle bitmez) bir kordelayla karşı karşıyayız. Nedense hep pornografiye konu olan bu tutkuların böylesine itici olmayan bir tarzda sunulması başlı başına bir başarıdır bence. Burada yönetmen Stiivın Şeynberg'i tebrik ediyor, gözlerinden öpüyorum.
Ceymz Speydır sadist patrona pek uymamış mesela bir Kevın Speysii olsa şükela olurmuş ama asıl Megi Gilenhool mazoşist kişiliği öyle iyi yansıtmış ki insan gerçek hayatında da böyle eğilimleri var mıdır diye şüpheye düşüyor.
Sadomazo eğilimleri çıkardığınızda pembe film olacak filmimiz, çok güçlü bu eğilimlerin varlığıyla son derece sıra dışı bir yapıya bürünüyor. İzlerken gülümsetiyor, düşündürüyor, (sonlara doğru biraz yavanlaşsa da) sonuna kadar izletiyor kendini.
Ne kadar meşrebi geniş de olsanız çocuklarınızla izlemeseniz daha rahat edersiniz diye düşünüyorum yine de. (bu cümledeki ayrık "de"lerin biri fazladır, dilediğinizi atabilirsiniz)