tag:blogger.com,1999:blog-7029754823283689542024-03-19T11:48:34.235+03:00Kitaplar, Filmler, Malumatfuruşluk falan..Başlık neyse o....
(merak ettiğiniz kitap, film; gitmek istediğiniz rota varsa arattırın belki de bu sefil ağ güncesinde vardır)arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.comBlogger1379125tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-77536644845595300692024-03-16T21:32:00.001+03:002024-03-16T21:32:22.470+03:00"Dune II" Yok.<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjhpvJMz8Pbrv_R7sJgFdxxI254CuDKnXKWgY3SmH1uBn-4uPRs7lTV7A35fzN3MQ2K6dkEVd98jOg7GD133MpCtyvThJoOsHkkRf4JcX-fJbabLmtnC6WRjbzjYZ41xViYaA597DFl-M4MbmTrh7awr0ZFfWGdXWN4bzqB7td-4zqaDrQzBYVGKibPnM/s2048/1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1383" height="234" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjhpvJMz8Pbrv_R7sJgFdxxI254CuDKnXKWgY3SmH1uBn-4uPRs7lTV7A35fzN3MQ2K6dkEVd98jOg7GD133MpCtyvThJoOsHkkRf4JcX-fJbabLmtnC6WRjbzjYZ41xViYaA597DFl-M4MbmTrh7awr0ZFfWGdXWN4bzqB7td-4zqaDrQzBYVGKibPnM/w158-h234/1.jpg" width="158" /></a></div><span style="font-family: helvetica;"><div style="text-align: justify;"> Üşenmemiş birincisi hakkında <b><i><a href="https://arakolpa.blogspot.com/2021/11/dune-frank-herberta-denis-villeneuve.html" target="_blank">yazmıştım</a></i></b>. Bunun için onu da yapamayacağım. Ben yandım siz yanmayın. Sinemada izlemeye değmez.</div></span><p></p>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-40434137130067127442024-03-16T21:05:00.001+03:002024-03-16T21:05:16.030+03:00"Gwendy'nin Düğme Kutusu" Çeviri Kurbanı.<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiA7PaJ2qjVi2lGZkCV5ZSvw0h-DkO9_8sphSMqYUGl7msJPr54XztY-0ac8L25OsIoEhBgv1UZ_07HA4X9dBr1BV6IawNwcXpQdRnfD-Wo3HjAtJ3YRdCFFDNbI_2GvbphxaKRk0B98GZcMt8XUWcpxzMXobhfknTnOYvW18TSTWEQ4eLh4TNRTmQe71c" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="270" data-original-width="186" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiA7PaJ2qjVi2lGZkCV5ZSvw0h-DkO9_8sphSMqYUGl7msJPr54XztY-0ac8L25OsIoEhBgv1UZ_07HA4X9dBr1BV6IawNwcXpQdRnfD-Wo3HjAtJ3YRdCFFDNbI_2GvbphxaKRk0B98GZcMt8XUWcpxzMXobhfknTnOYvW18TSTWEQ4eLh4TNRTmQe71c" width="165" /></a></div> <br /><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> Yıl 1974 Gwendy tombik bir yeniyetme. Bir yabancıdan aldığı düğmeli kutunun yan bölmelerinden birinden enfesşükela bir çikolata (ki bir kere yedikten sonra açlık çekilmemekte ve ikincisi istenmemektedir), diğerinden 800 USD'lık bir antika gümüş para çıkmaktadır. Asıl şenlik kutunun üstündeki düğmelerdedir. Dünyamızdaki her kıtayı simgeleyen renkli düğmelerin yanısıra bir kırmızı bir de siyah düğme vardır ki, kullanmak istemezsiniz. Kutu ile birlikte Gwendyciğimizin hayatı değişmeye başlar, zayıflar, zekileşir, şanslılaşır ve daha neler.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> Tahmin edeceğiniz gibi konumuz hayli ilginç. Sai King yaşlandı zaar, genç ve muhayyilesi yıpranmamış yazarlarla yazası var. Novella bile denilemeyecek kısalıkta (132 s. ama resimler ve bölüm yarımları çıksa 100 sayfanın altına düşer garanti) ama sürükleyici olabilecek bu metin üzülerek söylemeliyim ki çevirinin kurbanı olmuş. Böyle söylemeyi hiç istemem muhakkak ki ne uykusuz geceler, ne erken sabahlarda çevirilmiştir ama okurken haz almayı istemek her okurun hakkı (Canan Kim'in kulakları tatlı tatlı çınlasın. Negzeldi çevirileri!). Aşağıya bir paragraf alıntılıyorum. Ne dediğimi daha iyi anlarsınız.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> S.109 "<i>Son birkaç aydır yanlış çıkışlar oluyor - en azından Gwendy o kadar zamandır doğum kontrol hapı kullanıyor- fakar her seferinde kendini hazır hissetmiyor ve kibar Harry Streeter ona baskı yapmıyor. Tabu nihayet babasının büyük bir iş partisine gittiği cuma gecesi Harry'nin mumlarla ışıklandırılmış odasında kırılıyor ve her saniyesi tahmin edildiği kadar utandırıcı ve harika geçiyor. Gerekli ilerlemeleri kaydetmek için, Gwendy ve Harry ertesi iki gece daha Harry'nin Mustang'inin arka koltuğunda yapıyorlar. Sıkış tıkış olsa da sadece gittikçe ustalaşıyorlar</i>." Ben bunu çevirdim diye kitaba koymaya utanırdım. Kitaba gelecek olursanız, sönük. Türk gibi başlayıp, belçikalı gibi bitirmişler. Şehir içi uzun dolmuş hatlarında başlanır ve bitirilir ama sizin yerinizde olsam şiir dinlerim daha iyi.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEi6COUq_6699E0KLI2iDQNO_iKiauBJnjnYMNg2U1p1ll9jEpbpHoZtNnqB1wbTHXHW-4B4IVk2RpsvwKTXfEogR4arGRajSDKeEf5Ba0Co6v83TN76fvG0AT80O6jEhUscFzZtnZCziwfX5EWxUeudHF-RP668pPQy1j2EBS6UdRfHsqE2XHJqxsGxlBE" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="360" data-original-width="360" height="113" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEi6COUq_6699E0KLI2iDQNO_iKiauBJnjnYMNg2U1p1ll9jEpbpHoZtNnqB1wbTHXHW-4B4IVk2RpsvwKTXfEogR4arGRajSDKeEf5Ba0Co6v83TN76fvG0AT80O6jEhUscFzZtnZCziwfX5EWxUeudHF-RP668pPQy1j2EBS6UdRfHsqE2XHJqxsGxlBE=w113-h113" width="113" /></a></div></span></div><p></p>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-5011021762593505662024-03-13T17:17:00.000+03:002024-03-13T17:17:00.862+03:00"Bastarden" Piçler yahut Vaad Edilmiş Topraklar.<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjDlKQTPlqv0HbFS7JiXU8G7dROVylIOsPmKaipfM-UbbVUuEXWPAvFDIVKrEg-36vOXADEJcRV8s-hHLtXXrfC9DQmFv4ntbWfcWiVsf2jkKXoG2nStyrGWh4QVv4U3g2Q1gz-Qb7c9TY4yy8T9LGkmUjrZ8dj_qQUKQZv45fthGTzxL1nmwP-e_4OygY" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="1600" data-original-width="1200" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjDlKQTPlqv0HbFS7JiXU8G7dROVylIOsPmKaipfM-UbbVUuEXWPAvFDIVKrEg-36vOXADEJcRV8s-hHLtXXrfC9DQmFv4ntbWfcWiVsf2jkKXoG2nStyrGWh4QVv4U3g2Q1gz-Qb7c9TY4yy8T9LGkmUjrZ8dj_qQUKQZv45fthGTzxL1nmwP-e_4OygY" width="180" /></a></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> Nikolayarsel var, <i><b><a href="https://arakolpa.blogspot.com/2021/04/riders-of-justice-anders-thomas.html" target="_blank">Anderstomascensen </a></b></i>var, Medsmikelsen var. O halde kötü bir iş olamaz deyip başına oturduğum, bitirince hemen arşive attığım ve önümüzdeki günlerde bir kez daha izleyeceğim filmdir</span>.</div><div style="text-align: justify;"> <span style="font-family: helvetica;"> Ludvig piçtir, o yüzden yüzbaşılığa yükselmesi 25 yıl sürmüştür (asiller 6 ayda gelirler bu rütbeye). Ludvigin aklı fikri zikri pruvası hedefi bir unvan almaktır. Zor bir yola girer, olaylar gelişir. Olaylar 18. yüzyıl sonlarında Danimarka Krallığında geçer. Feodalite tam gazdır (sen ne pespayesin feodalite (ister baron ister abdi ağa). Ludvig askerliğin kütüklüğüne sahiptir (gerçi medsmikkelsen olunca başrol, insan ister istemez bir iltimas geçiyor). Yönetmen ve senarist şimdiye kadar hiç tarihi film çekmedi, nasıl yapmışlar acaba dedim. İyi yapmışlar. Düzen eleştirisi, kişisel gelişim, aşk, sınıfsal eleştiri, entrika, iyilikler, kötülükler, yanlış kararlar, doğru kararlar ve daha neler neler.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> Yönetmen başta olmak üzere sanat yönetmeni, kameraman, senarist; ezcümle ekip süpersonik bir iş çıkarmış. Tüm film boyunca ilmek ilmek işlenen kavramın (bu cümleyi bitirmemeye karar verdim, çok acı spoyler olacak çünkü). 2s7d süren filmimiz, yakın zamanda ikinciye izlenmeyi hakediyor. Fakir pek sevdi. Hayatıyla ilgili paralellikler buldu (piçlik yok ama hafif (bu tabi öznel değerlendirme, nesnelde oldukça) bir kütüklük vardı). Diyeceğim: <strike>şiddetle</strike> (ne işim olur şiddetle?) hararetle öneririm.</span></div><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; font-family: helvetica; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEh6PhFCo48pTe_MGXPmLVD0lgPlgWep_J9mSDg_Y6iXeJcDT7nVn0y9N_D_nvFtpzqScm8mCJLXQPSOUgoSyGjxXvs7PAEsg0kRObNtTxQ7-rnixkbinglZ5D8pNZsXKBsn39819rl9oKxtHmtqm-G2hm8oPQ7L43bktE1K8r1itDqyGOQkk6pEMowPfBA" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="720" data-original-width="1280" height="168" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEh6PhFCo48pTe_MGXPmLVD0lgPlgWep_J9mSDg_Y6iXeJcDT7nVn0y9N_D_nvFtpzqScm8mCJLXQPSOUgoSyGjxXvs7PAEsg0kRObNtTxQ7-rnixkbinglZ5D8pNZsXKBsn39819rl9oKxtHmtqm-G2hm8oPQ7L43bktE1K8r1itDqyGOQkk6pEMowPfBA=w299-h168" width="299" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span style="font-family: times; font-size: x-small;">ekşideki bir entari de beni benden aldı ama "ince mehmads mikkelsen"</span></div></div><p></p>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-24200847564623251632024-03-13T16:08:00.000+03:002024-03-13T16:08:35.000+03:00"Kedi Anaları" Kediler, Kadınlar ve Başka Şeyler.<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEi7zvJzPPZjy4i0ceDwbzZEpzejzAtcjCMUGFvCl_3H2vNVIhVC3lPb4K-nhnAavd3zPDQhUGpoWu_2RqEC8FqiWxuBVqnfltZyW7jUGn3hp-kBo9ZjwLNXqSiIeC4SEWTjYsMRXY_fUM04bgropolTJFty4TcxnN-JFBhEnzywumYRrzd_Oj9UqWw1u_0" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="360" data-original-width="250" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEi7zvJzPPZjy4i0ceDwbzZEpzejzAtcjCMUGFvCl_3H2vNVIhVC3lPb4K-nhnAavd3zPDQhUGpoWu_2RqEC8FqiWxuBVqnfltZyW7jUGn3hp-kBo9ZjwLNXqSiIeC4SEWTjYsMRXY_fUM04bgropolTJFty4TcxnN-JFBhEnzywumYRrzd_Oj9UqWw1u_0" width="167" /></a></div><div style="text-align: justify;"> <span style="font-family: helvetica;">170 sayfa, 19 öykü. Başlıktan anlaşılacağı üzere başrolde kediler ve kadınlar var. Şöyle okuyunca insanın içini ısıtacak öykülerden ziyade kızdıracak, sorgulatacak kimi zaman da hüzünlendirecek sayfalar. Yazarımızın dili sert, tasvirleri antrasit, çoğu satırların bazı hatıralardan esinlendiğini söylemek mümkün. </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> Kitabımızın hiçbir yerinde yazarımızın hakkında bir şey yazmadığından ben bir iki kelam edeyim bari: Gülümser Hoca, günümüzde meslektaşlarının arasında azınlıkta kalan, hastasını müşteri olarak görmeyen hekimlerdendir. Son derece klasik bir yaklaşımla şifa dağıtır, teknolojinin imkanlarını da gerektiğince kullanarak. İki kelam ettiğinizde karşınızda içi dışı bir samimi insanın olduğunu anlarsınız. Bastıra bastıra konuşur kelimelerin üstüne. Humoru vardır. Henüz ilk kitabını okuyorum, sırada bir başkası var. O da burada yazılacaktır. </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> Ülkemizde kadının yerini sorgulayanlara, gerçekçi bir bakış açısı kazandıracaktır. Ama diyorsanız ki: şöyle kafamı dağıtacak birşeyler okuyayım; size gelmez!</span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEg8RiGEzlxRDVIoXUMg6O8v_bxQ46uzv4M-1ksmmODthD0_ZiMKhHWfiR1LQFO1i0lZfmTACoeiQzh3K8S-vCb4AG-tgKvTKZdWYOKMyPJRjfx6Y0KiKTBVYmPojqKBUP0WoDAOEBd_uWFFl_SxWTzRhnaUcEtjjAIaRDtvSzPh54BdFBvsKZlTKtBTZh4" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="720" data-original-width="1280" height="110" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEg8RiGEzlxRDVIoXUMg6O8v_bxQ46uzv4M-1ksmmODthD0_ZiMKhHWfiR1LQFO1i0lZfmTACoeiQzh3K8S-vCb4AG-tgKvTKZdWYOKMyPJRjfx6Y0KiKTBVYmPojqKBUP0WoDAOEBd_uWFFl_SxWTzRhnaUcEtjjAIaRDtvSzPh54BdFBvsKZlTKtBTZh4=w195-h110" width="195" /></a></div><p></p>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-67594897569048817172024-02-29T23:14:00.000+03:002024-02-29T23:14:54.824+03:00"Pupa Yelken" Başucunda...<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEggLFe7qthzG_H2SpO-uudo3LAU9n9oQtMlmwDdMLNWmyhpIXFjZVRtQcBqcQ4lf7ckd-38yroFlCoGZMe3CWJvXHdyHEpSKzwMgae621XxQIafku4WU4nHFWpe6icBuRuudRwH41guKrWfmC-XtXFBcCdG9mTLi4DDOw798lqzLQOngHQagOmzZhTTQFQ" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="297" data-original-width="220" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEggLFe7qthzG_H2SpO-uudo3LAU9n9oQtMlmwDdMLNWmyhpIXFjZVRtQcBqcQ4lf7ckd-38yroFlCoGZMe3CWJvXHdyHEpSKzwMgae621XxQIafku4WU4nHFWpe6icBuRuudRwH41guKrWfmC-XtXFBcCdG9mTLi4DDOw798lqzLQOngHQagOmzZhTTQFQ" width="178" /></a></div><span style="font-family: helvetica;"><div style="text-align: justify;"> Okumalarımı genellikle ikiye ayırıyorum. Bilgi almak için (<b><i><a href="https://arakolpa.blogspot.com/2024/02/bagsklk-sistemi-cok-akademik.html" target="_blank">bkz. bir önceki yayın</a></i></b>) bilimsel yayınlar, perspektifimi değiştirmek, diğerkâmlık etmek için romanlar. Pupa Yelken bunların dışında bir yere kuruluyor. </div><div style="text-align: justify;"> Sadun Boro 1960'lı yılların sonunda, kendi yaptığı 10.5 metrelik bir keç olan Kısmet'le üç yılı bulacak bir dünya turuna çıkıyor. O yıllarda seyir, ancak gökyüzü rasatı (sekstant) ile mümkün, chartplotter, uydu telefonunu bırak telefon bile zor ulaşılabilir bir lüks. Demirledikleri limanlarda bazen varması haftalar süren telgrafla haberleşiyorlar. Öyle iptidai ve başedilmesi zor seyirler. Bu yolculukta Sadun Kaptan'a, eşi Oda ve miçoları "Miço" eşlik ediyor. Caddebostan'da başlayan anabasis, Dolmabahçe önlerinde bitiyor. </div><div style="text-align: justify;"> Daha önce dünya seyahatine çıkmış denizcilerin kitaplarını okumuşluğum var. Hatta Pupa Yelken'i yeniyetmeyken de okumuştum (o zaman sonsözler yoktu gerçi). Yaş alıp, serdeki deniz tutkusu kökleştikten sonra bir kez daha okumaya hallendim. Yaşadığım ilginç günler (<i>Çin bedduası: Dilerim ilginç günlerde yaşayasın!</i>) içinde, yatmadan önce Bay Boro ile sohbete oturduğumuz saatler benim için bozkırın ortasında vaha gibi oldu. O yüzden sündüre sündüre 5 ayı aşkın bir zamanda bitirdim. </div><div style="text-align: justify;"> Kitaptaki bilgiler güncel değil. Ekseriyetle gidilen yerin coğrafi, sosyolojik, kültürel özellikleri aktarılıyor okura. Bunlar geçen yüzyılda olduğundan bilgi edinme gibi bir saik yok. Ancak; (bu ancak önemli) Sadun Kaptan'ın üslubu o kadar oyuncaklı ve çekici ki; yazdıklarından bilgi almak ve perspektif genişletme gibi bir beklenti olmaksızın okuru kendine sımsıkı bağlıyor. Bu üslup, Boro'nun şeylere bakış açısı ve eylemleri hakkında okurda bir kanı uyandırıyor ve bu kanı güzel bir yere oturuyor. Bu minvalde, işbu neşriyat kütüphanemin göz hizasında bir yerlerde duracak ve arada yine yeniden okunacak. </div><div style="text-align: justify;"> Denize meraklısınızdır yahut değilsinizdir ama iyi bir insanın nasıl düşünüp nasıl eyleme geçtiğini merak ediyorsanız okuyunuz. Ben okurken zaman tünelinde ve paralel evrenlerde gittim geldim.</div></span><p></p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhUzh7sPk3iihUM50BgubQgZQ3GYdSGFD_NpuDsqc4y3aOzZxe2O3Eg1NUJeHxq7bdsxwxbt3SdATJLLk9bMuOOg7tlG_qXZwPTD0IjpNaamyh9RI2ISXtIy90h93l1bTKruC6Y0H-4lsa4AoFQ0s54Jspu8eb6rkR1S9ZPVtctsKxdUkLiU4JfpnS-bIQ" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="512" data-original-width="800" height="109" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhUzh7sPk3iihUM50BgubQgZQ3GYdSGFD_NpuDsqc4y3aOzZxe2O3Eg1NUJeHxq7bdsxwxbt3SdATJLLk9bMuOOg7tlG_qXZwPTD0IjpNaamyh9RI2ISXtIy90h93l1bTKruC6Y0H-4lsa4AoFQ0s54Jspu8eb6rkR1S9ZPVtctsKxdUkLiU4JfpnS-bIQ=w171-h109" width="171" /></a></div><br />Sadun Kaptan 2003'de yeni baskılar için yazdığı sonsözde kıymetli inciler dökmüş. Aklımda kalan iki tanesi şöyle: <p></p><p></p><ul style="text-align: left;"><li style="text-align: justify;">Yelken seyrinin en güzel tatmin hissi, yaptığınız havai rasatların sonunda istediğiniz yerde olup olmadığınızı görmenizdir. Günlerce açık denizde seyredersiniz, hava şartları çetindir, sağlam rasat alamayabilirsiniz ama yaptığınız hesaplamalar sizi istenilen zamanda istenilen yerde çıkarırsa; bu çok büyük bir mutluluk getirir. Günümüzdeki elektronik seyir yardımcıları güvenlidir, emindir, kolaydır ama bu mutluluktan yoksundur. </li><li style="text-align: justify;">Turizm endüstrisi çok vahşidir. On yıllar sonra gittiğimiz aynı limanlarda, aynı insanları, aynı yaklaşımı bulamadık. İnsanlar, ilişkiler ticarileşmişti. Cesur yeni Dünya, bizim hatırladığımız iptidai ama samimi dünyadan farklıydı. Bunu geçmişe bir özlem değil bir tespit olarak yazıyorum. Yoksa elbette ki herşey değişir ama değişmeden önce yaşadığımız için şanslıydık. </li></ul><p></p>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-61479094333033420932024-02-26T18:00:00.000+03:002024-02-26T18:00:34.554+03:00"Bağışıklık Sistemi" Çok Akademik.<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiAM-s6O-M3s1iL8CToz4NIkDzx7yjFrr1YMnlkGe3fBgiLi0kXXMTeuClWYZkfmcQKtrczJm9gkdYzxq7OVEawlcZgSCLXBeifQS7zNtvXCd4Hh_frcHCw4Hwo_GRxiywMxdDMVl3MMSrucXyCYcMNyvcsCNXeHdxeN8onr98uUH2-N7J6mqw7HnOsimo" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="1430" data-original-width="1300" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiAM-s6O-M3s1iL8CToz4NIkDzx7yjFrr1YMnlkGe3fBgiLi0kXXMTeuClWYZkfmcQKtrczJm9gkdYzxq7OVEawlcZgSCLXBeifQS7zNtvXCd4Hh_frcHCw4Hwo_GRxiywMxdDMVl3MMSrucXyCYcMNyvcsCNXeHdxeN8onr98uUH2-N7J6mqw7HnOsimo" width="218" /></a></div><span style="font-family: helvetica;"><div style="text-align: justify;"> Uzunca bir aradan sonra bitirmeyi başarabildiğim ilk kitaptır. Bağışıklık sistemi fakire hep ilgi çekici geldiği ve başlığı "kısa bir giriş" olduğu için başladım, hızlı okumayla bir haftada bitti. Yalnız bitirene kadar oldukça ter döktürdü. Uzun da değil (126 sayfa), bölümler okurun ilgisini çekecek içerikte. Tek sorunu tıp fakültesi amfisinde okunsa hiç yadırganmayacak bir akademik üslupla yazılmış olması. Üst üste bilgi bombardımanı, düz insanın (misal: ben) hiç ilgisini çekmeyecek ıncık cıncık ayrıntılarla, detaylı bilgilerle; okuma ilgisini sabit tutması zor. </div><div style="text-align: justify;"> Ben de her benim yapacağım gibi hızlı hızlı okuyup, bölüm sonlarına yoğunlaştım. Ortamlarda bön bön bakmayacak kadar bilgiyi özümsedim ve hemencecik rafa koydum, yakın zamanda bağışlanmak üzere. Aklımda kalan ilginç bilgilerden biri: çok steril ve temiz ortamlarda büyüyen çocukların alerjenik olduğu. Bunun bir bilimsel gerçek olduğunu iddia etmiyor Herrn Klenerman ancak istatistikler bunu doğruluyormuş. Öyleyse bırakın sabileri azıcık çamurda da yuvarlansınlar. Bilgilenmek için önereceğim bir neşriyat değildir. Kısa bir giriş yaftasına aldanmayın, buradaki bilgilerin birçoğunu immünoloji uzmanlarının bile bildiğinden şüpheliyim (ama ispat edemem).</div><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhJ5z6jjdZ4haLLTdlGmVIcZ3ITB2MVd9O_SvL6Hyr0kzJnoF0OftzUyEgltpih0C8UnHefuvXiH29tbF_ZN4JB6HI6rYynGnDpMftxNsw962Y5yyn6NhksPl1tL9sKU3S4oKpxbJdnLycnVAwFtYHPf_76cSh2lQ3JvUpHIHZq0SuhfR5l7uJQDkahkio" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="240" data-original-width="240" height="96" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhJ5z6jjdZ4haLLTdlGmVIcZ3ITB2MVd9O_SvL6Hyr0kzJnoF0OftzUyEgltpih0C8UnHefuvXiH29tbF_ZN4JB6HI6rYynGnDpMftxNsw962Y5yyn6NhksPl1tL9sKU3S4oKpxbJdnLycnVAwFtYHPf_76cSh2lQ3JvUpHIHZq0SuhfR5l7uJQDkahkio=w96-h96" width="96" /></a></div><br /> </div></span><p></p>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-25701355576063514422024-02-13T21:59:00.000+03:002024-02-13T21:59:35.641+03:00"Poor Things" Lanthimos'un Son İşi.<p style="text-align: right;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMXv8FBEU0E1bi4nKNJ4SSPiGVQrxz7WM6vQv3syEIxiAtU2Y0qZvXOtxPb3B7hNhZx1L5RxhMnrWl5zFrVjr1415Q9c_4W_wB0irw3Kz8GYN69LKplD2XlbWhe4DdEIAASzB_SGTl41JseIQ_pUQsJN4vfeVci5rxnHiz5Rl5UwDT23KmeAYbjfVh9Xw/s1481/1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1481" data-original-width="1000" height="256" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMXv8FBEU0E1bi4nKNJ4SSPiGVQrxz7WM6vQv3syEIxiAtU2Y0qZvXOtxPb3B7hNhZx1L5RxhMnrWl5zFrVjr1415Q9c_4W_wB0irw3Kz8GYN69LKplD2XlbWhe4DdEIAASzB_SGTl41JseIQ_pUQsJN4vfeVci5rxnHiz5Rl5UwDT23KmeAYbjfVh9Xw/w173-h256/1.jpg" width="173" /></a></div><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> Sayın Lanthimos 2015'de <b><i><a href="https://arakolpa.blogspot.com/2016/01/lobster-bir-kynodontas-degil-sukur-ki.html" target="_blank">Lobster </a></i></b>ile holivutun kanatları altına girince aklımdan yine özgünlüğü gidecek bu cevherin dediydim. Parayı bulunca prodüksiyonlar coştu. <b><i><a href="https://arakolpa.blogspot.com/2017/12/the-killing-of-sacred-deer-alkollu-kalp.html" target="_blank">Kutsal Geyiğin Ölümü</a></i></b> sarsıcıydı. <b><i><a href="https://arakolpa.blogspot.com/2019/02/the-favourite-lanthimosun-en-son-filmi.html" target="_blank">The Favourite</a></i></b> ise görsel açıdan aşırı zengin, odaklandığı sorular ise biraz kısıtlıydı. Fakir Şeyleri bu saikle pruvaya almıştım. 2018'den beri sadece üç kısa film çeken yönetmenimiz nasıl bir şey hazırlıyordu acaba?</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> 2s21d süren filmimiz sular seller gibi akıyor. Fakirin en çok sevdiği tür olan steampunk bir dünya oluşturulmuş. Gözde oyuncusu Emma Stone döktürüyor. Renkler göz yakıyor. Kostümler, dekorlar, CGI'lar (o gemiye bittim (yeşil baca dumanları falan)); kordela bittikten sonra en çok akılda kalan şeyler oluyor. Favourite'de yapılan akıllara zarar dans sahnesinin bir benzeri burada da var (çok sakil durması gerek ama nedense insanın hoşuna gidiyor). Bunun yanı sıra elbette yönetmenimizin verdiği birtakım mesaj kırıntıları, soru başlangıçları var. Nedir: hiçbirinin dibine inmemiş yahut özellikle böyle bırakmış. İzleyiciye de biraz alan bırakmak gerek değil mi?</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> Bir uyarı: sabi sübyanla izlemesi sıkıntılı olabilir. O yaşlardaki sabiye bazı pozisyonların açıklanması yüz kızartır. Buna mukabil soft pornoya kayan o kadar sahnede, sinemadaki erkeklerin (onları da gözlemledim bu arada fularımı takıp) aç gözlerle sırıtarak değil, basbayağı gözlerini kısmış, sorgular tarzda izlemeleri gözlerimi yaşarttı. Fakire göre bu bile bir başarı göstergesidir filmimiz için.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> Velhasıl; hem gülümsemek (filmimiz çokça gülümseten ögeleri de içerir ("neden insanlar hep bunu yapmıyor?" sorusu yardırmıştır mesela!)), hem de çeşitli şeylere değişik açılardan bakmak isterseniz izleyiniz efendim.</span></div></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjfWDFF1VFRl3n5MjTaar4d1dYtg57i9ZnxTrevgAtFZTke22KIYkijACshemMLP_-LFVWJbikGSIweHQPeSoY1_FbGEH9IGJfi8XWK0ZUtoJM9W19RKKGAZPwTxW75y4Z0aoabO2VnVhmhRTkZmQxZlbJQdut36h3-He9b8Qen5ply1juekpdWGNG9Ucc" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="1137" data-original-width="2048" height="135" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjfWDFF1VFRl3n5MjTaar4d1dYtg57i9ZnxTrevgAtFZTke22KIYkijACshemMLP_-LFVWJbikGSIweHQPeSoY1_FbGEH9IGJfi8XWK0ZUtoJM9W19RKKGAZPwTxW75y4Z0aoabO2VnVhmhRTkZmQxZlbJQdut36h3-He9b8Qen5ply1juekpdWGNG9Ucc=w242-h135" width="242" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">PS: Okumalar ağır aksak da olsa devam ediyor. Bitince buralarda yazmaya çalışacağım bir iki satır.</div><p></p>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-62580054795915757082024-01-12T17:34:00.002+03:002024-01-12T17:34:55.654+03:00"Aşıklar Delidir ya da Yazı Tura" Bulutlu Havalarda Önerilmez.<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEg5N0vuq4GOyoiZQ_ylLi3SqgFv_9CSdqO-0xW7wwZ-Xqk09i6D_MX7NNomih7yEaoOoZ2Dun2NZc42a0UCUByR9UjdgfCupDLfEfa3RZMqcQzronEtJmQi45e1_x5mu80sEwGkHG2fSFTVrV48jGP1-19wIjL_vJUlvjDni01yzkuW-hVO8z8Vu1X25hA" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="1800" data-original-width="1200" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEg5N0vuq4GOyoiZQ_ylLi3SqgFv_9CSdqO-0xW7wwZ-Xqk09i6D_MX7NNomih7yEaoOoZ2Dun2NZc42a0UCUByR9UjdgfCupDLfEfa3RZMqcQzronEtJmQi45e1_x5mu80sEwGkHG2fSFTVrV48jGP1-19wIjL_vJUlvjDni01yzkuW-hVO8z8Vu1X25hA" width="160" /></a></div><div style="text-align: justify;"> <span style="font-family: helvetica;">Yazarını çok sevmeme ve sadece 447 sayfa olmasına karşın şu ahir ömrümde en uzun sürede bitirdiğim kitaptır.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> Sanem ve Umut. Hayatları, dünyanın öbür ucunda çakışan iki insan. İkisinin de çeşitli acıları var üzerlerinde tüten. Kitabın ilk yarısı Umut'un gözünden, son yarısı Sanem'in gözünden tanık oluyoruz yaşananlara. Son sayfalarda ise iki kişiliğin eylemleri satır satır birbirine geçiyor ancak okur her nasılsa bu ikazsız geçişlerin hangi karaktere ait olduğunu şıpınişi anlıyor (burada yazarı alkışlıyoruz). </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> Havalar bulutlu. Fakir bir delirium halinden (bilmem aşkı bu şekilde adlandırmak doğru mu? (bence doğru)) yavaştan kurtulmakta. İlmek ilmek işlediği eski hayatını geride bıraktı. Vakit geç olsa da yeni bir başlangıç umudunda ancak yeni doğan bir buzağının sarsak adımlarıyla ilerliyor. Böyle hallerde okunacak kitap değildir. Yoksa roman güzel roman. Eski Arakolpa üç günde bitirir, bir sürü satırın altını çizer, yanlarına notlar alırdı. Ancak mevcut halde maşıngaya (bilen var mıdır maşıngayı?) dokunur gibi okudu. Neyse arada Sadun Boro'nun pupa yelkeni kurtarıcı oldu (bitince onu da yazarım). </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> Hüzünlenecek kadar cesaretiniz varsa okuyunuz efendim!</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjL5bbVKjhfmmNzz8c__n1pkZvn3eOYg6ygXwg1nO35t-IUiEMPxZFGe0lp1pHI9cVVtn1NVx7RgLwYjDlKHSekikaP3rPouSMs1YsdbN69CuJXbbF4eflz5bOII0yEm2x8koppi74NggBbGcg1uEg91pFgM24W40ITg0DxdL3N4KNrMvIr3ivAYRgi7zY" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="300" data-original-width="200" height="147" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjL5bbVKjhfmmNzz8c__n1pkZvn3eOYg6ygXwg1nO35t-IUiEMPxZFGe0lp1pHI9cVVtn1NVx7RgLwYjDlKHSekikaP3rPouSMs1YsdbN69CuJXbbF4eflz5bOII0yEm2x8koppi74NggBbGcg1uEg91pFgM24W40ITg0DxdL3N4KNrMvIr3ivAYRgi7zY=w98-h147" width="98" /></a></div></span></div><p></p>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-83360035128496992442023-12-26T19:36:00.000+03:002023-12-26T19:36:55.832+03:00Kısa Kısa Üç Film. "Napolyon", "Masumiyet" ve "Hayat"<p></p><div style="text-align: center;"> <span style="font-family: helvetica;"><b>NAPOLEON</b></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEi2idQgmlCaNJ5k_gYFQ32Kdp47u3wJtzuFenabU_WrIovM4Aw42JRgc40b6Ks9K0INli4qxSEb01Q55x0kVIIWnSVi5VS03Ffs2CgXi1rsBI0AZOT6qxZ7ttIHAAwJOTML5uRoC5VavcTI8TJGt83qzfMHxCBYRSNYnTF4Mpysi-8EnovXgH7uRByq6Ss" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="1350" data-original-width="810" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEi2idQgmlCaNJ5k_gYFQ32Kdp47u3wJtzuFenabU_WrIovM4Aw42JRgc40b6Ks9K0INli4qxSEb01Q55x0kVIIWnSVi5VS03Ffs2CgXi1rsBI0AZOT6qxZ7ttIHAAwJOTML5uRoC5VavcTI8TJGt83qzfMHxCBYRSNYnTF4Mpysi-8EnovXgH7uRByq6Ss" width="144" /></a></div><span style="font-family: helvetica;"><div style="text-align: justify;"> Sör Raydliskat 23 yıl sonra Cekiinfiniks'le film çekmiş. Kaçırmadım tabi. Uzun (2s38d) ama akıyor bir şekilde. Görkemli bir prodüksiyon, nefis çekimler, iyi oyunculuklar, muazzam bir sanat yönetmenliği, çok iyi zenaat. Ama kıdemli yönetmenimiz yorum katmadığından, iyi işlenmiş bir belgesel izlemiş gibi oldum. Zaten Napolyon pek sevdiğim bir tarihi karakter değildir. Üstüne özenli bir film yapılmış olsa da hayatını izlemek fakiri baydı. Önerir miyim? Önermem!</div><div style="text-align: center;"><b>MASUMİYET</b></div><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjyWzwZTLUrkFXPmkvG9wdDqoeYpuQFZcRSN59ffQuyg275q8AUchu2XrZJteHzYANmBZyOIuyj8jtw2NNEQq-W_QMjt828Ye9aAXDuP0A5Y4nX6KNu2jlSnxtEn-JFaEqGPOF0PRc0jwZuqzRmo9bEe8P3P6W3k6LMUbTQXBBakJYPdm0-AhBCTB2tL4g" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="2560" data-original-width="1920" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjyWzwZTLUrkFXPmkvG9wdDqoeYpuQFZcRSN59ffQuyg275q8AUchu2XrZJteHzYANmBZyOIuyj8jtw2NNEQq-W_QMjt828Ye9aAXDuP0A5Y4nX6KNu2jlSnxtEn-JFaEqGPOF0PRc0jwZuqzRmo9bEe8P3P6W3k6LMUbTQXBBakJYPdm0-AhBCTB2tL4g" width="180" /></a></div> Gençliğimde (bir zamanlar maziye bak!) geçen yüzyılda izlemiş ve pek de hazzetmemiştim (bazı şeylerin anlaşılması için zamana ihtiyaç varmış). "Hayat"ı izledikten sonra bir kez daha izleyeyim dedim. Sıkı filmmiş. O zamanlar için uzun sayılır (1s50dk). İzlerken dönemin İzmir'ine, Ankara'sına üzücü bir nostalji hissiyle bakakaldım. Neğacaip yıllardı yahu! Neyse; filmimiz ağır. Yorgunsa zihin, izlemesi kolay değil. Ama hayata başka açılardan bakmak, kavramları anlamak, sinemayı okumak arzusundaysanız arşive atarsınız fakir gibi. Üstelik gencecik Güven Kıraç'ı, Haluk Levent'i, Derya Alabora'yı bombastik oyunculuklarla izlemek de cabası. </div><div style="text-align: center;"><b>HAYAT</b></div><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhCJX1_yUdOIakFAwFdMgin9LZ7ehRMCIzZ8oHETAFkkHkUledO-V-LcnH1Yv-Kw7tZIqw4O8ikpfLdCi0IwuLiB7IgGhbLKVzgzrO3k4SvMjfqs5mYwZUGOdTUqG83Q1mhxYqT2yyIf1FC0nBT-N6y3My13HuFAzXYlbWCnXDhLieFeEB96l0F3ODwy2Y" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="1200" data-original-width="840" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhCJX1_yUdOIakFAwFdMgin9LZ7ehRMCIzZ8oHETAFkkHkUledO-V-LcnH1Yv-Kw7tZIqw4O8ikpfLdCi0IwuLiB7IgGhbLKVzgzrO3k4SvMjfqs5mYwZUGOdTUqG83Q1mhxYqT2yyIf1FC0nBT-N6y3My13HuFAzXYlbWCnXDhLieFeEB96l0F3ODwy2Y" width="168" /></a></div> Hiç bir eleştiri ve bilgi kurcalamadan girdim Sayın Demirkubuz'un son işine. Çok uzun çıktı (3s13dk). Yazılar çıktığında kafamda deli sorular var mıydı? Elbette! Üstelik bunların bir kısmı yönetmenin bilerek açık bıraktığı sorulardı (Hicran niye kaçtı en başta?). Rıza'nın ekseninde yürüyen senaryo bir anda Hicran'a döndü. Olsun, Hicran'ın hikayesi de Rıza'yı aratmadı. Cem Davran'ın 20 dk.lık tiradı sıkmadı (ki fakir kendinden bir şeyler buldu o karakterde (buldukları hoşuna gitti mi? Gitmedi!)). Rüyaların kullanımı beni benden aldı. Çok ince görmüş! Sonu hiç beklediğim gibi çıkmadı ve bendeniz buna pek sevindim. Bitişe yakın görünen hayat ağacını şöyle bir düşündüm altında Hicran uzunca ağlarken. Örümcek ağları, kuruyan dallar. Buna mukabil yeşeren filizler, havalanan kuşlar. Aynı hayat. </div><div style="text-align: justify;"> Aradan fazla zaman geçmeden yine izlerim. Arşivime de alırım. Ahlat Ağacı'nın başrolünü burada pespaye bir yan rolle harcamasının; efsanevi Zeki&Nuri çekişmesinin bir tezahürü olarak görmeli miyim? Bilemiyorum Altan! Her an her şey mümkün bu hayatta. Ancak divâne gönül ister ki gerçek hayat da filmdeki gibi olsun her şey. Geç olsun, güç olsun ama olsun!<br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">PS: Okumalar sektede ama yazmak da bir illetmiş. Bari film yazayım dedi alt akıl.</div></span><p></p>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-68808548781267895612023-12-09T16:28:00.001+03:002023-12-09T16:28:18.812+03:00Okumama Dönemi<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiEDLY5nTY3bqSpfA0ZJSnUN_-oFNaUk69cSzS3YNLj9lhtMVYrJA_NKoU7BHGH_a6C8fjCIoHtB4eSSFLM0OAf2jZoJR7ko7JPxnriQ-HknrSe-VSSBg_wpxfNQml7YaNiP7YxEGzinyAJsyOL29uIQvgMfq77rO_r_9h1Yo4zK2awJku9x-ZDm4KisaM" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="224" data-original-width="224" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiEDLY5nTY3bqSpfA0ZJSnUN_-oFNaUk69cSzS3YNLj9lhtMVYrJA_NKoU7BHGH_a6C8fjCIoHtB4eSSFLM0OAf2jZoJR7ko7JPxnriQ-HknrSe-VSSBg_wpxfNQml7YaNiP7YxEGzinyAJsyOL29uIQvgMfq77rO_r_9h1Yo4zK2awJku9x-ZDm4KisaM" width="240" /></a></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> Kendimi bildim bileli okuyorum. Okula gitmeden önce fotoğrafsız gazeteleri önüme ters koyduklarında düzeltirmişim, o derece! İlkokulda kütüphane koluyken eve birden fazla kitap alınmasına izin verilmediği için önlüğümün altına kitap saklayıp oburca okumuşluğum vardır. Hep kitaplarım oldu, depremde yitirdiklerimi görünce saklamamaya karar vermiştim. A</span><span style="font-family: helvetica;">ncak birkaç yıl tutabildim bu sözü. Sonra yine istife devam. E-kitapta da hayli arşiv biriktirdim. </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> Nedir: son bir aydır okuyamıyorum bir türlü. Ayfer Tunç'un "Aşıklar Delidir ya da Yazı Tura"sı bir aydır duruyor elimin altında. Başladım, güzel roman ama ilerleyemiyorum. Melankolik satırlardandır deyip başkasına sardım, olmuyor. Anladım ki; benim de hayatımda okumaya ara vereceğim bir dönem gelip çatmıştır. Olmayınca olmuyor, zorlamamak gerek. </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> Bu günceyi; okuduğum kitapların bende bıraktıkları izleri aktarmak için oluşturmuştum. Sonra işin içine sinema filmleri, geziler de girdi ama eksende hep kitap vardı. Ayda ortalama dört (sıkılınca sekize kadar çıktı) kitap hakkında iyi kötü bir şeyler yazıyordum. Kırk yılda bir yazdıklarıma yorumlar gelince seviniyordum "kimi kitap kurtları bu satırları okuyor demek ki" diye. Heyhat, kitap yorumlarına yeniden okuma şevkim dirilinceye kadar ara veriyorum. Sinema filmleri yazarım, gezi yazıları yazmıyorum artık çünkü gittiğim yerler hakkında hep bir şeyler yazılmış. O yüzden son iki anabasisimi (Tayland, Laos, Kamboçya, Vietnam, Malezya ile Avusturya, Slovakya, Macaristan) pas geçtim. </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> Uzatmayayım; yazının kısası makbul bugünlerde. Umarım bu okumama tembelliği sürmez. Güneşli günler olsun (şunun şurasında günlerin uzamasına 20 günden az kaldı!).</span></div><p></p>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-67799264499840398812023-11-26T19:28:00.001+03:002023-11-26T19:28:41.690+03:00"Kuru Otlar Üstüne" Uzun Konuşulabilir.<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgdDfJfDyJV25wZCcPUlyXusb55v8rh2fcIEJO9mpTWSm5T_mQEs2LO9RUmM3zJXju1XykWSmFBGMDIR5WyqLzDBMqIQaPlIG8vt3BQwZf17bxcBmpU8s8Qp6FIcx6QC6IRUggXZmazruIVV8JHEGtkcq9U6XYAS7nK2RW7LUcStU6pjrUl8qMHbOChYHU" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="987" data-original-width="1600" height="197" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgdDfJfDyJV25wZCcPUlyXusb55v8rh2fcIEJO9mpTWSm5T_mQEs2LO9RUmM3zJXju1XykWSmFBGMDIR5WyqLzDBMqIQaPlIG8vt3BQwZf17bxcBmpU8s8Qp6FIcx6QC6IRUggXZmazruIVV8JHEGtkcq9U6XYAS7nK2RW7LUcStU6pjrUl8qMHbOChYHU" width="320" /></a></div><span style="font-family: helvetica;"><div style="text-align: justify;"> En nihayet kendimi hazır hissettiğimde, salonlardan kalkmasına az bir zaman kala görebildim NBC'nin son filmini. Anam anam 3s17dk diyerek başladığım kordela, ilk yarısında biraz saate baktırsa da ikinci yarısında nasıl aktığını hala anlayamadığım bir şekilde hızla geçti. </div><div style="text-align: justify;"> Burada NBC filmlerine ahkâm kesmek haddim değil. Üstüne söylenecek çok şey var. Birazcık fazla göndermeli (Gar patlaması, PKK, sol ideolojinin saikleri, pedofili, ilişkiler, taşra, arkadaşlık vs.). Samet'in çektiği fotoğraflar; NBC filmlerinin her sekansının fotoğraf gibi olmasına, farklı bir katkı olmuş (bu arada çok etkileyiciler). Sayın Ceylan, bu filminde ilk kez dördüncü duvarı yıkarak Samet'in çemberin, döngünün dışına çıkmasını denemiş. Bence gayet de iyi olmuş. </div><div style="text-align: justify;"> Eyyamcı müdürün odasındaki eğitim bir-sen çelengi, babası dağda olan kızın kardeşine giydirdiği botlar, neredeyse hiçbir karakterin içselleştirilecek kadar iyi olmaması, alayında defolar olması (ki veteriner bunu çok güzel özetliyor "çünkü insan") dikkatimi çeken ayrıntılardı. Aslında daha neler neler var ama burası bunun yazılacağı mecra değil. Kafa dengi bir grupla izledikten sonra demli çay ya da fermente üzüm suyu eşliğinde uzun saatler konuşulacak, tartışılacak filmdir. Görülmelidir.</div></span><p></p>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-7785096319804015122023-11-21T21:34:00.001+03:002023-11-21T21:34:19.930+03:00"Anatomy of a Fall" Düşündürür, Tartıştırır!<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEghHW36Uu-hq0uOlK5CWjkjnS2D14PzncvpucBwJMVf986Dk-17D5nt21qte__Qe16WgxiYrAe_L4VGsPVaAjr5wzqJjj3shrXNnCOaPne5mBo6HGZbbWLSCdepS_vzEdkkZq0PQiMOm5ZTEpbbksxzYThF_y-9LJA9D3SNZxWNnX0I7L2D2FL2K0sciEU" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="1467" data-original-width="1000" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEghHW36Uu-hq0uOlK5CWjkjnS2D14PzncvpucBwJMVf986Dk-17D5nt21qte__Qe16WgxiYrAe_L4VGsPVaAjr5wzqJjj3shrXNnCOaPne5mBo6HGZbbWLSCdepS_vzEdkkZq0PQiMOm5ZTEpbbksxzYThF_y-9LJA9D3SNZxWNnX0I7L2D2FL2K0sciEU" width="164" /></a></div><span style="font-family: helvetica;"><div style="text-align: justify;"> Uzun (2s31d), her salonda yok (anca Başka Sinemalarda), bitene kadar kimi zaman ilgim düştü, bitince de uzun bir "Eeee?" çektim. Ama! (akıllı birileri "bir cümlede ama varsa öncesini okumayın" demişler)</div><div style="text-align: justify;"> Anne, Baba, Çocuk. Dağların tepesinde bir ev. Bir ölüm, bir soruşturma, bir karar ama sizin karar veremeyeceğinizden eminim. </div><div style="text-align: justify;"> İlginç olan: kordelamızda farkedilmeden yedirilen cinsiyetler arası bakış açısı farklılığının izleyiciye de sirayet etmesi. Benim konuştuğum ve filmi izleyen kadınların tümü aynı görüşte, izleyen erkeklerin de tümü aynı görüşte. Ancak bu görüşler tamamen zıt. Çoğacaip değil mi? Yönetmenimiz de filmin sonuna kadar (ve sonrasında da) "doğru budur!" diye bir yönlendirme yapmıyor. Sonra gelsin tartışmalar. Bu tartışmaların konusu genellikle ilişkilerdeki sorumluluklar, roller, görev dağılımları üzerine oluyor ama bunun altındaki katmanlarda konuşulacak şeyler var. Neyse onlara girmeyeyim. </div><div style="text-align: justify;"> Kolay bir pelikula değil. Süresi uzun ve ilişkilerin evrensel kaotizminden fazlaca bahsedilmiyor, polisiye detaylar detaylıca işleniyor (ki beni baydı bir süre sonra), izlediğim için pişman değilim ama herkese de gönül rahatlığıyla önermem. Bilmem anlatabildim mi?</div></span><p></p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhGzXgTtZa5qqtG3dJSnNs39s33IcyUyuaAfcFJx8NZ09LtWJQSs5PPE0Oo2pkMUlHmMjl4RezIvPmVb5WBdNobSNf-zK63OVGsAXhn_27R6pzk_3Eu3vWML7kMFDwJEV3XA19AjxJHw_mAZTdc-bfM_fnh6N2ihNdvrTI92XFpF3K9A1ZNiqEmq5NgVec" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="850" data-original-width="1319" height="154" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhGzXgTtZa5qqtG3dJSnNs39s33IcyUyuaAfcFJx8NZ09LtWJQSs5PPE0Oo2pkMUlHmMjl4RezIvPmVb5WBdNobSNf-zK63OVGsAXhn_27R6pzk_3Eu3vWML7kMFDwJEV3XA19AjxJHw_mAZTdc-bfM_fnh6N2ihNdvrTI92XFpF3K9A1ZNiqEmq5NgVec=w239-h154" width="239" /></a></div><p></p>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-50159632348013534752023-11-18T18:02:00.000+03:002023-11-18T18:02:23.603+03:00"Derz" Hakan Günday'dan Tekrarlar.<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjK1jvlGTD8Di7Moa8spFqybjas64xYutYv2DY05i_91SYGc6mXUziJbZStyvUJSMKkJV-NztdhrFsUzv4Ye8gbJDpIgX2xpp_KC88GfakvL1rJ_BPc_2zaZMUSJgYFMlD3opCKJ5c7RqxGTfrUaSe_LuceUvlLblAaFXyuwq-itdkgkkAW2DOyBYLvbtI" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="600" data-original-width="414" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjK1jvlGTD8Di7Moa8spFqybjas64xYutYv2DY05i_91SYGc6mXUziJbZStyvUJSMKkJV-NztdhrFsUzv4Ye8gbJDpIgX2xpp_KC88GfakvL1rJ_BPc_2zaZMUSJgYFMlD3opCKJ5c7RqxGTfrUaSe_LuceUvlLblAaFXyuwq-itdkgkkAW2DOyBYLvbtI" width="166" /></a></div><div style="text-align: justify;"> <span style="font-family: helvetica;">Uzunca zamandır çok satanlarda bir numara. Eh daha önceki işlerini de çarçabuk okuduk, bitirdik (nihai yargımız (sen kimsin ki yazarları yargılıyorsun Arakolpa?) HG'ın memleketimin Chuck Palahniuk'u olduğuydu). Bunu da bir gaza gelip aldık. A o da nesi: içindeki hiçbir metin bu kitapla çıkmıyor okurun gözlerine. </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> Yazarın ve sevdiği öykülerin daha önce çeşitli mecralarda (çeşitli dergiler, web kanalları) yayımlanan öykülerinin bir derlemesi. Yine sert, yine yeraltı (undergroundu baştan yazmadım bu kez), yine muhalif (Hrant (nasıl içim acıyor bilemezsiniz!) var, Tunceli bombardımanı var (bu öykü güzel) var oğlu var). Beklenen frekans gerçekleşmiş, bazılarında düşük ama yine de ortalaması standart sapma göstermiyor. </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> Taze değil ama eskimiş de değil. Okunur yani.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEirCgN5fMdPdx-bpHLAk54DIbllKVS3teG9WLsrBJMhSBjYZ8V5WOmiHrv1bZdmFaujB3zgxWmV9FclqF6sYoT5GqmhPUjz7nONvkKG0XlELkDtyPLBVZCDflMJUY3KeRgZInVM0O_u9sBQ7b5z27-WIqc6cj-wQAv12C8U0OOSgwJjsdqcd6mYveFSzN0" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="342" data-original-width="256" height="114" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEirCgN5fMdPdx-bpHLAk54DIbllKVS3teG9WLsrBJMhSBjYZ8V5WOmiHrv1bZdmFaujB3zgxWmV9FclqF6sYoT5GqmhPUjz7nONvkKG0XlELkDtyPLBVZCDflMJUY3KeRgZInVM0O_u9sBQ7b5z27-WIqc6cj-wQAv12C8U0OOSgwJjsdqcd6mYveFSzN0=w86-h114" width="86" /></a></div></span></div><p></p>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-70125043663117322342023-11-13T18:25:00.000+03:002023-11-13T18:25:34.551+03:00"Düşmemiş Bir Uçağın Karakutusu" Tülay German'ın Dilinden Hayatı.<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZMhioMXzfURk4EvQSBcq-yM10lBeFqTy3-1nr2CfuSXMvIpdnJ6dlkhuK98L7JAIaAVKExxPbhIT4sdoLHbb1_VRUeXk15DUqFEZXtgp0z4lbvt9sPPqtQqrZdCtTw7eIVqxfqzeCVP-1Tkn26lHbZUFOWcnIzVtvNqDKIlMqmK8Sz2xEWyKAmzJviyQ/s1167/TG.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1167" data-original-width="800" height="220" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZMhioMXzfURk4EvQSBcq-yM10lBeFqTy3-1nr2CfuSXMvIpdnJ6dlkhuK98L7JAIaAVKExxPbhIT4sdoLHbb1_VRUeXk15DUqFEZXtgp0z4lbvt9sPPqtQqrZdCtTw7eIVqxfqzeCVP-1Tkn26lHbZUFOWcnIzVtvNqDKIlMqmK8Sz2xEWyKAmzJviyQ/w151-h220/TG.jpg" width="151" /></a></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> 230 Sayfa. Bir günde, iki gecede bitti. Tülay German; hayatını kısa, sade, akıcı cümlelerle anlatmış. Ama ne hayat! Tülay, özgür bir ruh. Amerikan kolejinde önüne konan iki seçeneği de pas geçiyor (1. üniversiteye mi gideceksiniz? 2. evlenecek misiniz?) "şarkıcı olacağım" diyor. Hayatı boyunca da istediği gibi yaşıyor. Gıpta ederek okudum. Okurken gözüme çarpan isimlerden afalladığım oldu (Alain telefonda "cesaret" diyor (Delon olan), Yves'e bir sahne kostümü diktiriyor (Saint Laurent olan) daha neler). Evlerinin müdavimleri ise ağzımın suyunu akıttı resmen. Abidin Dino'dan, Aşık Nesimi Çimen'e, Yaşar Kemal'den, Nükhet Duru'ya resmen 360 derecelik bir yelpaze. Hakkında sadece "Burçak Tarlası"nı bildiğim kadının (cehaletimin sınırı yok) ne çok yüzü, ne çok şapkası varmış. </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> Hakkında yazılanlarda, söylenenlerde genelgeçer bir önyargı var (sanki aksi mümkünmüş gibi): Erdem Buri ile birlikte olmazsa daha çok tanınırmış, Buri onun önünü kesmiş gibi. Ben kitabı okurken sevdiceğine koşulsuz (hayattan ayıracak kadar) bir sevgi bir aşk gördüm. Bu, iki kişi arasında yaşanır ahali! Tülay mutlu, Erdem mutlu. Size ne oluyor? İyi ki de öyle yapmışlar. </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> Okuyunuz, okutturunuz. Hem dönemin fotoğrafını çeker, hem de özgür bir yaşam nasıl sürdürülür öğrenirsiniz.</span></div><p></p>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-86974612422235004322023-11-11T16:17:00.000+03:002023-11-11T16:17:05.932+03:00"Olmamış Kahraman Emeklisi" A.Lidar'dan Sözler.<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhyUZ7qgSqawTxKk4XONjLEf_4wX-3V2QtuL-99w4yo1M38H8g5rkig4X5MxlLE3vqSCKkXszQtDL12hv58xJ9wSRFnjEPIcxbhdbIgyZjH-GuibPzJouaP-iiH2txb2FdQWBPiUvse_e9MO4OAu_dZ2CCCu6nYc44RAKs8YtY-bzjRGRK3YYVHEo3Xer8/s525/oke.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="525" data-original-width="340" height="228" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhyUZ7qgSqawTxKk4XONjLEf_4wX-3V2QtuL-99w4yo1M38H8g5rkig4X5MxlLE3vqSCKkXszQtDL12hv58xJ9wSRFnjEPIcxbhdbIgyZjH-GuibPzJouaP-iiH2txb2FdQWBPiUvse_e9MO4OAu_dZ2CCCu6nYc44RAKs8YtY-bzjRGRK3YYVHEo3Xer8/w147-h228/oke.jpg" width="147" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span style="text-align: justify;"> </span><span style="font-family: helvetica; text-align: justify;">Maalesef, İthaki tarafından cildine özen gösterilmemiş (ilk okumada dağılıyor sayfalar) oysa ki içinde inciler saklı bir istridyedir. Şiirin tanıtımı her zaman özneldir. Bunun için yazılan edebi akademik makaleleri okudum, cahilliğime şaşırdım, neler neler gizlenirmiş dizelerin içinde. Bunları hazmetmek için sağlam çalışmak lazım. Ben tembelim. Şiirin bende hissettirdiklerini önemsiyorum sadece (bundan dolayı her "iyi" şaire yakınlık duyamamam!). </span></div></div></div></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> Olmamış Kahraman Emeklisi, dibe vurulan zamanlarda okunmaması gereken bir kitap. Bazı şiirler tehlikeli. Çıkma aşamasında dibi hatırlamak için okunur ama. Mutad üzre, şairimizin fotografisinin altına hassas yerleri titreten bir şiir bırakıyor ve huzurlarınızdan çekiliyorum.</span></div><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiiZdQlsMJbDIcNNJQky98n2EezPBeVnVsLpY9exmJlB4OmIoBTgl4iYrf0YPD8NSynghdcMGq552MUMaEYgK4SKhBs3UpRR-xRXwIBbmjKkgVA-OSy5r6g-XuPQC2Yeirecpj-RoQkwsFvrYl64h4hZZb-8zEWi1UwknMIso4y4f-Y9jlPBfiRgdoxNnk" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="375" data-original-width="600" height="104" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiiZdQlsMJbDIcNNJQky98n2EezPBeVnVsLpY9exmJlB4OmIoBTgl4iYrf0YPD8NSynghdcMGq552MUMaEYgK4SKhBs3UpRR-xRXwIBbmjKkgVA-OSy5r6g-XuPQC2Yeirecpj-RoQkwsFvrYl64h4hZZb-8zEWi1UwknMIso4y4f-Y9jlPBfiRgdoxNnk=w167-h104" width="167" /></a></div>Hay'dan Hû'ya<br /><p></p><div>ömrüm sanki sayfaları atlanarak okunmuş bir kitap</div><div>öylece duruyor rafta</div><div>geniş bir zamanda bir kez daha okunacak</div><div>bir kez daha okunduğunda fark edilecek</div><div>bu sıkıcı fragmanın arkasındaki hakikat!</div><div><br /></div><div>beni bu bunaltılardan kır civarlarına</div><div>yangınlardan çakır dikenlerine</div><div>sorulardan çam diplerine ve kalabalıklardan su kenarlarına</div><div>savuran neden o zaman anlaşılacak</div><div><br /></div><div>o zaman bir kez de benim gözlerimle bakacaksınız etrafı</div><div>soracaksınız en az bir kez</div><div>aslında park ne?</div><div>ağaç ne?</div><div>aşk ne?</div><div>hezeyanla heyecan arasında tek benzerlik ses mi?</div><div>hiçbir yere yetmezliğim sadece nefessizlikten mi?</div><div>benim beceriksizliğim mi bütün kırılıp dökülenler?</div><div>Allah'ı, annemi sevdiklerimi inciten</div><div>mesnetsiz soruların sorumlusu tek ben mi?</div><div>şehrin ortasında yanık bir yatır gibi</div><div>üstüme kondurulan binaları kayıtsızca seyretmenin</div><div>bedeli kaç tek ak?</div><div>sayacaksınız sayfaları</div><div><br /></div><div>kırılan küçük şeylerin kimse farkında olmaz</div><div>saç teli gibi</div><div>dal gibi</div><div>kalp gibi </div><div>durup bir kez daha bakıldığında anlaşılırlar</div><div>yaşamak ağrısından bezmiş</div><div>bükülü bir boyun gibi</div><div><br /></div><div>okunacak ve anlaşılacak dedim de</div><div>hayat esasen </div><div>sayfaları ürküten, kalın bir kitap</div><div>alfabesini terk eden bir topluluğun</div><div>terk ettiği alfabeyle yazılan</div><div>tarihçiler meşgul</div><div>arkeologlar halsiz</div><div>edebiyat öğretmenleri sınav telaşında</div><div>şimdi sayfalarını</div><div>kurtların kemirdiği</div><div>bu kalın</div><div>bu yaşlı</div><div>bu yorgun</div><div>bu ölü dilli kitabı</div><div>kim anlayacak?</div><div><br /></div><div>ezilmiş bir çimen gibi korkak ve utangacım</div><div>etrafımdaki köpekleri seyrediyor kadınlar</div><div>uykusuz ve yorgunum en az otoban kenarına</div><div>belediyenin zorla diktiği kasımpatılar kadar</div><div>hayat bir heyulaymış Hay'la gelip Hû'ya giden</div><div>gençken anlamamıştım, şimdi anladım, o kadar!</div>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-11719551341969857222023-11-11T15:58:00.003+03:002023-11-11T16:17:37.865+03:00"Lizbon'a Gece Treni" Zor!<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgSdZwajRgDxMMQADzmqxONPJpY7ZjEfHznjhe-MKCnsAxdOIGTRBU6qXHAnh8Hpp8j2GBix78zvZ8troi6bgEjK7MRtxMBs02jAuLozQaANbtac5ENNmV6eDZ2zu_zzycn9D2SEKpgxLgkoPF7W07ITeldonMBLFrUxwpZI490RozbTvnvSesEFz7vuf4" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="1169" data-original-width="800" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgSdZwajRgDxMMQADzmqxONPJpY7ZjEfHznjhe-MKCnsAxdOIGTRBU6qXHAnh8Hpp8j2GBix78zvZ8troi6bgEjK7MRtxMBs02jAuLozQaANbtac5ENNmV6eDZ2zu_zzycn9D2SEKpgxLgkoPF7W07ITeldonMBLFrUxwpZI490RozbTvnvSesEFz7vuf4" width="164" /></a></div><span style="font-family: helvetica;"><div style="text-align: justify;"> Raimund Gregorius benden bir yaş büyük. Yalnız yaşıyor, kadim diller öğretmeni antik Yunanca, Latince ve İbranice dersleri veriyor. Diller onun tek tutanağı (tutanak da ne güzel denk geldi buraya!). Bir gün bir kadına rastlıyor ve bir günde hayatı değişiyor, olaylar gelişiyor. </div><div style="text-align: justify;"> Neredeyse bir aydır bitirmeye çalışıyorum. Zor roman. Başlangıçta hızlı ilerledi sonraları tavsadı. Romanın sonuna kadar başında karşılaşılan kadın ve telefon numarası ile ilgili bir ipucu aradım, bulamadım. Raimundo'nun peşinden koşup durduğu Amadeu Prado adlı egosantrik bir doktorun çevresinde gelişen olaylar zinciri fakiri fazla çekmedi. Nedir: şuursuzca Prado güzellemesi yapılmaktadır (sen neymişsin be abi!). Romanda karşımıza sıkça çıkan Prado alıntıları iyidir hoştur ama romanımızın kimin etrafında şekillendiği muallaktadır. Neyse; beni okumadan soğutacaktı az daha. Zar zor bitirdim. Hakkında çok iyi eleştiriler var ama benim açımdan tekrar okunacak roman değil. Filmi de varmış. Başrolde de pek sevdiğim ceremiayrıns, bulabilirsem izleyeceğim. </div><div style="text-align: justify;"> Siz bilirsiniz yani.</div></span><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgFrisMWNqXGIQg-GqeiJOEUihy_pBnSVi7T3Wv7hhflIahiH_iiOi6-H_2o9Lxcyu8Y0l3XwIXUDAD9lFNIyQrZ7JZBQTUYGhbd3LFz7STSW_tl1Ddg7x7uQ9lIfTbngrlmIIEDjftnNMV9Nh2kR1NQj5ZTVApv2CW9uz-KM1G_dazizVLmZNCotlS5D8" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="320" data-original-width="320" height="123" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgFrisMWNqXGIQg-GqeiJOEUihy_pBnSVi7T3Wv7hhflIahiH_iiOi6-H_2o9Lxcyu8Y0l3XwIXUDAD9lFNIyQrZ7JZBQTUYGhbd3LFz7STSW_tl1Ddg7x7uQ9lIfTbngrlmIIEDjftnNMV9Nh2kR1NQj5ZTVApv2CW9uz-KM1G_dazizVLmZNCotlS5D8=w123-h123" width="123" /></a></div><p></p>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-70109084653336558272023-10-28T22:38:00.003+03:002023-10-28T22:38:55.551+03:00"Y'ol" Yine Güzel!<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhWbx4QoOvyFlwYMOM61m_WCnuZIMeXCihA33LzUlxQ1g8rzFRsZN7x4r01JZQon7seinhxKuz8aaEb55cCLdrKeoeig5HtB3INDGxZ7T7-avj8r-uFvCeAcyLkdBahIp24qPtzHypV5-AotsWFIs3ljHPtUU9p2a4foDqBMQEdeVd6kSql8Wsz13o-XMQ" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="315" data-original-width="600" height="210" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhWbx4QoOvyFlwYMOM61m_WCnuZIMeXCihA33LzUlxQ1g8rzFRsZN7x4r01JZQon7seinhxKuz8aaEb55cCLdrKeoeig5HtB3INDGxZ7T7-avj8r-uFvCeAcyLkdBahIp24qPtzHypV5-AotsWFIs3ljHPtUU9p2a4foDqBMQEdeVd6kSql8Wsz13o-XMQ=w400-h210" width="400" /></a></div><div style="text-align: justify;"> <span style="font-family: helvetica;">İlk basım 2006, onbirinci basım ise 2020'de (bir şiir kitabı için ne sevindirici).73 sayfa. Daha önceki kayıtlarda var şiir kitabı tanıtılmaz, tanıtılsa da objektif değil olabildiğince öznel olur (herkesin şiiri kendine). Yalnız şairimizin o yıllarda harfleri üst üste kullanma alışkanlığı varmış. Gördük, biliyoruz, hoşumuza da gitti! </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> Mutad üzre (iyiden tekaüte bağladım) yine içime dokunan (bu kez aşkmeşk şiiri değil) bir alıntı yapıyor, huzurlarınızdan çekiliyorum.</span></div><p></p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiIb6FqaAU5IzThrSQD-DhYxtGki8qfSJjozjLhCx8NHVtlE1DvyKWxnpPqi0PPemRejeOM3TfoGrKaFruvnvHk_qe-yBCoH1daXl5k7BT8S_w7xX-hVUBOiIh71Oe0_QJup_-RV9naP6gSYu7A6Hm9dJr2XS4Vxehjv_MRuYjLj3S-ATPr4E8ise3ce34" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="200" data-original-width="200" height="141" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiIb6FqaAU5IzThrSQD-DhYxtGki8qfSJjozjLhCx8NHVtlE1DvyKWxnpPqi0PPemRejeOM3TfoGrKaFruvnvHk_qe-yBCoH1daXl5k7BT8S_w7xX-hVUBOiIh71Oe0_QJup_-RV9naP6gSYu7A6Hm9dJr2XS4Vxehjv_MRuYjLj3S-ATPr4E8ise3ce34=w141-h141" width="141" /></a></div>ÖTEKİ<p></p><p>Ama siz yükseleceksiniz hep bembeyaz,</p><p>onlar aşağıda siyah kalacak!</p><p>Sizin başınız bulutlarda dursun onlar balçıkta bacak!</p><p>Siz tatlı rüyalarınızı görün, onlar terleyip sıçrayacak!</p><p>Kavunun kabuğuna bıçağı indirin siz, onlar kaçışacak.</p><p>Genişleyin siz merkezde onlar kenarda daralacak!</p><p><br /></p><p>Onlar seyrek bir fotoğrafta uzağa bakanlar.</p><p>Onlar bir ömür taşlara su tutanlar.</p><p>Onlar bir hatırada donmuş duranlar.</p><p>Onlar bu dünyada yanmış da külde uyuyanlar.</p><p><br /></p><p>Siz nasıl da menekşe gözlüsünüz onlarsa hep aç gözlü!</p><p>Ah siz ölümsüzsünüz dünya üstünde, onlar ölümlü.</p><p>Ve siz nasıl da güzel kokuyorsunuz, insanın hası</p><p>Onlar kenarda kirliler; onlar atık, onlar sası.</p><p><br /></p><p>Ah siz, nasıl da "Siz"siniz buram buram, onlar avam.</p><p>Bu cahilin, yoksulun, barbarın ışık neyine, onlar ziyan!</p><p><br /></p><p>Siz "It was very amazing" derken "and fun"</p><p>Onlar özür dileyenlerdi ağacın ruhundan.</p><p><br /></p><p>Balkonunuz çok yüksek sizin baş döndürüyor.</p><p>Dünya pek alçak bir yer olacak yakında öyle görünüyor.<br /><br /></p>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com9tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-85681737442880463822023-10-11T15:48:00.002+03:002023-10-11T15:48:38.664+03:00"Kim Bağışlayacak Beni?" Birhan Keskin'den Sözler.<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjPG7ItC4h609OLSVKToM3UOb_O7ad8vzKuh1gnUAh7EBp4r2vjHlsegA6dYz4MIcE_0kimkVHWU23HRuUDlj2ellZTFwaP9N8r6lmXwha8VEWYnNyKVdUPKtIH-8kFunSjo5ztBmPr1ePFf4r_vDq0sv0k348I3O8-AcATbS71mNXjgQfiFY9l9Ac5Sz4" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="1430" data-original-width="1300" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjPG7ItC4h609OLSVKToM3UOb_O7ad8vzKuh1gnUAh7EBp4r2vjHlsegA6dYz4MIcE_0kimkVHWU23HRuUDlj2ellZTFwaP9N8r6lmXwha8VEWYnNyKVdUPKtIH-8kFunSjo5ztBmPr1ePFf4r_vDq0sv0k348I3O8-AcATbS71mNXjgQfiFY9l9Ac5Sz4" width="218" /></a></div><span style="font-family: helvetica;"><div style="text-align: justify;"> Şiir kitapları diğerleri gibi değil, öyle başlayınca hemen bitmiyor. Başucumda iki ayı aşkın zamandır duruyor. Yatmadan önce kâh başından kâh sonundan bazen ortasından okumadığım şiir kalana kadar kıraat ettim. Yine insanın iman tahtasında değişik yerleri titreten satırlar. Okununca uykuları kaçıran dizeler. Velhasıl, alçak bir rafımda dursun ara ara yine bakarım ben. Yazarımızın gönül koyacağını zannetmediğimden bir alıntı aşağıda. </div><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjxPqgJh1G1KPhre6iIce3tPkkHMokS7ZFvyc0uMK_AvFEaWbajTjGtZvKxTo8oXTYEForwESFoyWKLq2bIMIwwxG_Bp_jV6uByj71NpOx-Onn0u2qunQRCTmbVUORweofi3AIhKQuEcSxsjrvLLSc6Uvk2mWSsAo-0albMT5Y4xAUubnTUxMDqdSbqLBU" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="400" data-original-width="400" height="165" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjxPqgJh1G1KPhre6iIce3tPkkHMokS7ZFvyc0uMK_AvFEaWbajTjGtZvKxTo8oXTYEForwESFoyWKLq2bIMIwwxG_Bp_jV6uByj71NpOx-Onn0u2qunQRCTmbVUORweofi3AIhKQuEcSxsjrvLLSc6Uvk2mWSsAo-0albMT5Y4xAUubnTUxMDqdSbqLBU=w165-h165" width="165" /></a></div><span style="font-size: x-small;">RUTH</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Dur Ruth,</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">aşkın karanlık yüzünde dur, öylece.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Hep.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Böyle dursun aşk her zaman hayatında.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Karanlık yüzünde dur aşkın,</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">sus. Tamamı buydu, de.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Bütün yavanlığıyla süren insanların</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">kuytularında kal. Orda kal.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Unut Ruth,</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">unut sen</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">ben sürdürürüm kalan kısmını, hattın bu ucunu</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">kervanlar ve sahrayla </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">kendime de sana da ağlarım.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Sen sus Ruth, sen konuşma,</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">sen yavan hayata katıl</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">orda sürdür mutsuzluğunu.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Sahra nasılsa geçeceğin yer değil.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Ah, Ruth, hala sevgili Ruth,</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">ortalıkta dönen yalanlarını hissettim, hep.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">İsteseydim kolayca ortaya çıkardı.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">İstemedim. Senin kendinden kaçırdığın şeyleri</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">ben nasıl ortaya koyardım!</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Sen kendini kandırıyordun,</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">seyircin oldum</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">yalanlarını oynayışını seyrettim.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Son âna dek.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Kendini ikna ettiysen beni de ikna et</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">istedim.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Ruth, mutsuz meleğim.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Sen inandırmakla, inandırmamak arasındaki</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">o siyah noktada durdun.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Bunun adı işte: zulümdü.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Bu zulümde sen beni bütün uçlarımdan çarmıha gerdin.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Ben bütün uçlarımı kanatarak kopardım kendimi ordan.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Tekrar tekrar,</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">tekrar tekrar kanattım Ruth,</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">senin istediğinden fazla kanattım kendimi.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Kendimi kendi zulmümde tuttum, orda kaldım.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Onu çektim. </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Yapmasa mıydım Ruth?</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Bunun cevabı artık anlamsız.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Ben zaten Ruth, bana gelecek olan o zulmü gördüm.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Sendekini, sendekileri.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Bendeki tamamlanmadı henüz.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Son sözü benim söylemem neyi değiştirdi?</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Hiçbir şeyi.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Bir çocuğun, senin çocuğunun Ruth, kendini</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">kandırmasından başka neyi ifade eder bu?</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Hiçbir şeyi.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Benim son sözü söylemem, bendekileri,</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">hala bende kalanları</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">sana eksik gelenleri,</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">hala söylenecek olanları bitiriyor mu?</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Hayır. </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Senin eksik kalanlarını bana söyleyeceklerini</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">tamamlıyor mu?</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Hayır Ruth,</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">eksik kalanlar çoğalıyor aramızda.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Şimdi, bende kalan boşluğu doldurmak üzere</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">borçlu değil misin - kendi mutsuzluğunu da</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">benim mutsuzluğumu da borçlu değil misin bana?</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Ama bırak öyle kalsın.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">İnsanın yüreğinden geçmeyen borçlar ödenmezler.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Sen Ruth, sevgilim Ruth,</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">hattın öbür ucundaki derin sessizlik!</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Sus. İstediğin kadar sus artık. Öyle kal.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Kervanları ben yalnız geçiririm sahradan</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">sen yalan hayatını sula.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Aşksız hayatın kenarında dur. </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Sana verilecekleri bekle.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Tamamı buydu, böyle de.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Ama Ruht, ben,</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">benim söylediklerime, </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">benim çığlıklarıma inanmayanların söylediklerine, </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">onların çığlıklarına artık inanmayacağım.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Söz Ruth.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Sen benim çığlıklarımı duydun,</span></div><div style="text-align: justify;"><u><span style="font-size: x-small;">bana en yakın uzaklık sendin.</span></u></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Bir tek sen duydun çığlıklarımı</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">artık Ruth,</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">senin söylediğin hiçbir şeye inanmayacağım.</span></div><div style="text-align: justify;"><br /></div></span><p></p>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-69908346055420890612023-10-08T21:45:00.001+03:002023-10-08T21:45:58.257+03:00"The Creator" Yapay Zekaya Holivut Bakışı.<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgN2aMm7gnx7bFNLyMjay_DeRZkWtmFeSb6eTf3x1RhwXBisIEtJ4VVyHduuBbrW2QDeNk00N9MoYPQzFVSH5G-qeKwhxIyZfmx_YUxg5bQfTms3OTAlUt8dmO5t-T5SQ_FHSXcchyOoWgS4AxWJWS7mO3NmPbBaxx08ijOijG7nalO14i0gV2lSVQoLxU" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="1399" data-original-width="1536" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgN2aMm7gnx7bFNLyMjay_DeRZkWtmFeSb6eTf3x1RhwXBisIEtJ4VVyHduuBbrW2QDeNk00N9MoYPQzFVSH5G-qeKwhxIyZfmx_YUxg5bQfTms3OTAlUt8dmO5t-T5SQ_FHSXcchyOoWgS4AxWJWS7mO3NmPbBaxx08ijOijG7nalO14i0gV2lSVQoLxU" width="264" /></a></div><span style="font-family: helvetica;"><div style="text-align: justify;"> Kuru Otlar Üzerinde'yi izlemeye hazır hissetmiyorum. O yüzden bu Pazar, kafayı pırıl pırıl yapmak için Holivut'un yapay zekaya olan yaklaşımına göz atmak için bu pelikulayı izledim. Anladım ki içinde soru sordurmayan bilimkurgu, özel efektleri ne kadar güzel olsa da çekmiyor artık fakiri (gel de eski günleri arama!). </div><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgCLoqGcrq0mlo4NKieYqoshVWINuHdPY0DWCT60U8zrH1DSBFPypd7Ota8JWW-2nUQHuLQUgTDXmLOy2pG-7l7_3_4suC5sc5C1RbTbYJv-h7UwGhbeFvcE_1c5OIIyq82UgzFFGdmFHx8yoFtzU0GidYbe5G4xNhHpz1jXu-tSyLQLHmDGQ1uyeDyU1o" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img alt="" data-original-height="563" data-original-width="1000" height="113" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgCLoqGcrq0mlo4NKieYqoshVWINuHdPY0DWCT60U8zrH1DSBFPypd7Ota8JWW-2nUQHuLQUgTDXmLOy2pG-7l7_3_4suC5sc5C1RbTbYJv-h7UwGhbeFvcE_1c5OIIyq82UgzFFGdmFHx8yoFtzU0GidYbe5G4xNhHpz1jXu-tSyLQLHmDGQ1uyeDyU1o=w201-h113" width="201" /></a></div> İçinde yapay zeka olsa da (bilimkurguda nispeten yeni sayılan bir tema) iki saati aşan filmimiz (2s13d) buram buram holivut kokan bir kordela (kordela mı kaldı arakolpa?) olmaktan kurtulamamış. Konu şu: yapay zeka tehdit değil, insanlığa bir kastı yok (kişisel olarak katılmıyorum, başka (bkz. homo sapiens vs. neanderthal örneği)). Özel efektler şükela (ki yabanın içine bilimkurgu pek yakışır (ormanın içindeki bir hipergalaktik budist tapınağı misal)), oyunculuklar yerlerde (koskoca kenvatanabe'yi kafası bilyalı android yapmışlar), sanat yönetmenliği çizgi ötesi, senaryoda akıl almaz cevap verilemez sorular dolu. Ne arşivime alırım ne de görmek isteyenlere öneririm. </div><div style="text-align: justify;"> Bu sabah <b><i><a href="https://runkara.com.tr/" target="_blank">Runkara'da </a></i></b>koştum, ardından Mülkiye çoksesli korosunda Muammer Sun'un bir eserini çalıştık, ardından başka faaliyetler falan, oldukça dolu geçen bir pazarın sonunda kafamı rahatlatmak için gittim. Yanarım yanarım giden 80 TL'me yanarım. </div></span><p></p>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-36529964074623935112023-10-03T21:44:00.000+03:002023-10-03T21:44:16.959+03:00"Cin Aynası" Ercan Kesal'dan<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgb_V0_9aeQPLUGYLWH7PcHwXYvdLWN5SWB06czJXCNiRlmUjMRbe0voLsahHke8l8tBpJcTHxuFrIcLWcIugfr5pZn7EILpPRT9ptBtXrmqurq_5EqjAdDOjDHGtPJdl6y8lf0930U63f4I-VzNHxrhyDJvuZahLmkD7uCBjq0fLwC5lZ4YZatFFvJTcw" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="315" data-original-width="600" height="168" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgb_V0_9aeQPLUGYLWH7PcHwXYvdLWN5SWB06czJXCNiRlmUjMRbe0voLsahHke8l8tBpJcTHxuFrIcLWcIugfr5pZn7EILpPRT9ptBtXrmqurq_5EqjAdDOjDHGtPJdl6y8lf0930U63f4I-VzNHxrhyDJvuZahLmkD7uCBjq0fLwC5lZ4YZatFFvJTcw" width="320" /></a></div><span style="font-family: helvetica;"><div style="text-align: justify;"> 289 Sayfa, Kesal'ın hayatından kesitler. Girizgâh bölümü mükemmele yakın. Biraz oyalandı rahlede, nedeni geliyor. Girizgâhı okuyunca dedim "bunu biraz yavaş sindire sindire okuyayım" ama öyle olmadı. Nedir: yazıların hepsi tek tek ele alınınca pek sarsıcı, pek çarpıcı. Ama (bir cümlede ama varsa öncesini okumasanız da olur) kitabın ortalarına geldiğimde içimi bir kasavet kapladı. Son bölümdeki sinema yazılarına kadar da geçmedi. </div><div style="text-align: justify;"> Yazılarda konu edilen kişiler bir süre sonra tekrara giriyor. Bu kişilere ve yaşadıklarına itirazım zinhar yok. Her yazı ayrı ayrı okunduğunda insanın içinde acı&öfke tellerini titretir lakin art arda okunduğunda ters manyel yapıyor zihinde. </div><div style="text-align: justify;"> Sinema ile ilgili olsun olmasın birçok yazıda bu sanatla ilgili göndermeler var. Kurosawa, Antonioni, Tarkovski, Haneke ve daha niceleri. Yalnızca Nuri Bilge ismi yok. Hayır yazarımızın sinema kariyerinde önemli bir isim de halbuki. Neyse, arada Birhan Keskin'in dizeleriyle takviye yapa yapa bitirdim. <b><i><a href="https://arakolpa.blogspot.com/2021/03/peri-gazozu-otobiyografik-oykuler.html" target="_blank">Peri Gazozu</a></i></b> daha içime sinmişti, bunu okumak acı verici. Siz bilirsiniz yani.</div></span><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjfMx0JxYik2lWBLsu4_1Oneny7vOmwXAhH4Xgdbbd08_abfs_0yz5bPXeBpjNfZWy8IqJYXwEc9V4kPUk9Y0xhv-7M9Q5j0oUkoPqYadxEwHsMmiMVhudnfxb-cySF_YDBFFW25zOWgAap4wSP0QV8wJtwFDqUSOLx31HOkFaRwQpKb29G8T6MK8apph0" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="1261" data-original-width="960" height="120" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjfMx0JxYik2lWBLsu4_1Oneny7vOmwXAhH4Xgdbbd08_abfs_0yz5bPXeBpjNfZWy8IqJYXwEc9V4kPUk9Y0xhv-7M9Q5j0oUkoPqYadxEwHsMmiMVhudnfxb-cySF_YDBFFW25zOWgAap4wSP0QV8wJtwFDqUSOLx31HOkFaRwQpKb29G8T6MK8apph0=w91-h120" width="91" /></a></div><p></p>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-68238159506769493642023-09-24T20:33:00.000+03:002023-09-24T20:33:02.123+03:00Ali Lidar'ın "Tesirsiz Parçalar"ı.<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgg5f76rkozEu90U7LaS9RQELDfdhT7tvo5FdnfszyOIILFlh2hXxLcLqwHYxcs-YEuo-MR1YwBIAt4mj9lWHqEmisPGs4zzwAUNIyeblRhv1aEtNRFfyBIUxXlCJLz5wrQUQlmmqFXR6Hdz4pCP8RZ0LdOc7Vuto5BIM6GJ-XQo4Y_HwjuNr_Q30CcWWQ" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="400" data-original-width="253" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgg5f76rkozEu90U7LaS9RQELDfdhT7tvo5FdnfszyOIILFlh2hXxLcLqwHYxcs-YEuo-MR1YwBIAt4mj9lWHqEmisPGs4zzwAUNIyeblRhv1aEtNRFfyBIUxXlCJLz5wrQUQlmmqFXR6Hdz4pCP8RZ0LdOc7Vuto5BIM6GJ-XQo4Y_HwjuNr_Q30CcWWQ" width="152" /></a></div><span style="font-family: helvetica;"><div style="text-align: justify;"> Eski kitaplıkları kurcalamaya devam.</div><div style="text-align: justify;"> Bu kez bahtıma tesirsiz parçalar çıktı. Yine yazarın yaşadıklarından kesitler. 230 sayfa, dört sayfayı geçmeyen yaşananlardan billurlanan satırlar. Çok içime dokunan sayfalar da oldu, hızlı okuma ile geçtiklerim de. </div><div style="text-align: justify;"> Yazarın bu kadar sayfa içinden birbuçuk sayfacık alıntı yapmama kızmayacağını ümit ederek "Yavaş Yavaş" başlıklı yazıyı aşağıya alıntılıyorum. </div></span><p></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-family: courier;">"Aniden olup biten şeylerle başa çıkmak sanıldığından daha kolay aslında... Hiç istemediğin, hazır olmadığın, hatta asla kabul edemeyeceğini düşündüğün herhangi bir durumla birdenbire karşılaşınca dengen bozuluyor haliyle... Ama bir süre sonra direnç göstermeye başlıyorsun. Eğer ne olursa olsun kabul edemeyeceğin bir şeyse başına gelen ve direnecek gücün yoksa bile kabullenmemek, delirmek, hatta kendini öldürmek gibi seçeneklerin her zaman var. Ve reddetmek, delirmek ya da ölüm, kaybederken kazanmak anlamına bile gelebilir belki... Hiçbir durumda mağlup olmazsın. Ya üstesinden gelirsin başına gelen şeyin ya da çekip gider, reddeder, farklı bir bilinç durumuna bürünürsün (farklı bilinç durumu demek, delilik demekten daha sevimli mi ne?). Ama o şey birdenbire ortaya çıkmadıysa, aniden üstüne atılmadıysa, yavaş yavaş sızdıysa hayatına hatta neredeyse tatlılıkla sokulduysa farkettiğin an reddetmek ya da delirmek ya da ölmek için çok geçtir artık. Reddedemezsin, çünkü varoluşun dahil her şeyini onunla tanımlamışsındır farkında olmadan. Deliremezsin; deliren bir deli aslında akıllanmış olur ve böyle bir iyiliği hakedecek kadar iyi şeyler yapmadığın kesin. Ve ölemezsin, çünkü içine sızdığı her şeye korkaklık afyonu bütün hücrelerine işlemiştir. Çaresizce kabullenmekten başka seçeneğin kalmaz. Mağlup olmuşundur. Başka türlü bir oyun başlar artık ve kendi hayatını tatsız bir film gibi izlersin.</span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-family: courier;"> Oysa bütün istediğin kıpırtısız bir hayattı. Sakin, dingin, hareketsiz... Mutlu olmaktan çoktan vazgeçmiştin, istediğin tek şey huzurdu. Huzurun yolu da mutlak eylemsizlikten geçiyordu. Ama ne zaman, ne eşya, ne de o izin verdi buna. Her şeyin tabii olduğu değişim yasalarından hayatını kurtaramadın. Alışkanlıklarını korumak pahasına direndiğini zannettiğin değişim yavaş yavaş sana ve eşyaya, gününü ve gücünü gösterdi. Ne büyük ideallerin vardı, ne kahramanlık hayallerin... Basit bir hayat, basit insanlar, zamanın ağır aktığı Foça gibi bir yer ve ölürken bile kimsenin düzenini bozmayacak kadar fark edilmeyecek bir yaşam... Kurduğun hayallerin bile tek bir ortak noktası vardı. Basit, sıradan, sakin bir hayat... Buna benzer bir şey kurduğunu zannetmiştin bir süre ama her sıradan insanın başına gelen senin de başına geldi. Kendi ellerinle kurduğun düzen başka eller tarafından yıkıldı. Birdenbire olsaydı bu, bir yolunu bulur başederdin; baktın olmadı kaçar giderdin. Ama yavaş yavaş oldu her şey... Usulca sokulurken hayatına, öyle güzel becerdi ki kendisini yadırgatmamayı; masanın üzerindeki biblonun yerini değiştirmek için bile aylarca doğru anı bekleyen sen, hiçbir tuhaflık sezmeden yavaş yavaş aldın onu hayatına. Her gün bir adım attı. Sezmişti belki sendeki ürkekliği, hiç gürültü yapmadı. Öyle bir an geldi ki sonra, sanki o zamanın başlangıcından beri seninleydi. Ruhun bedene girmeden önce onunla beraberdi sanki, öyle hissetmeye başlamıştın. Alışkanlıklarının bozulmasına izin vermeyecekmiş gibi davranıyordu, kanda yavaş yavaş yayılan morfin gibi dağıldı tüm hücrelerine. Ve her şeyin farkına vardığında artık çok geçti. Birdenbire olsaydı keşke... Keşke aniden karşına çıksaydı. Reddedebilir, kaçabilir, yokmuş gibi davranabilirdin o zaman belki. Olmadı. Yavaş yavaş girdi hayatına, ve sen durumu fark ettiğinde hayatın artık sana ait değildi..."</span></p><p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhlHtvPh86A89g8XEG80gXlEE5z6Y50fu_1IDMClVq5gcKTixFfKeSoKun5NVTE2efeAAQztxUUGsXk6sfLQv9AGFOnswtDDVflPmHeU06Yb8y-sqjDx91x2lUcKzvsdQQrbcl6q8Z0oBClcMTb1sZFIAVX4y0T8R7tKPuuTGyufN5zypr9GZhHl2-pjBE" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="400" data-original-width="600" height="99" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhlHtvPh86A89g8XEG80gXlEE5z6Y50fu_1IDMClVq5gcKTixFfKeSoKun5NVTE2efeAAQztxUUGsXk6sfLQv9AGFOnswtDDVflPmHeU06Yb8y-sqjDx91x2lUcKzvsdQQrbcl6q8Z0oBClcMTb1sZFIAVX4y0T8R7tKPuuTGyufN5zypr9GZhHl2-pjBE=w149-h99" width="149" /></a></div><p></p>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-70014664263737446472023-09-20T20:37:00.002+03:002023-09-22T10:51:12.946+03:00"Z Raporu" Ali Lidar'ın Hayatı.<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhgEKxlU-OLzyFUo_psbSjK7LRl0ZW3ThYojnrOs-1uogfyjwACkCsPFOMCvkF9kZSZ0GeWDhRWtohS7RwO2zbyDB9ie5MyXYqXl2k5CYrpqR8bwkOJQV2uIlJanVKWk0q7idEUFThRQ1DlMZWIF4G7ewAW7ib3jHq5yv43HGaURCZt8cWxgxPqDkQI4Fk" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="375" data-original-width="375" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhgEKxlU-OLzyFUo_psbSjK7LRl0ZW3ThYojnrOs-1uogfyjwACkCsPFOMCvkF9kZSZ0GeWDhRWtohS7RwO2zbyDB9ie5MyXYqXl2k5CYrpqR8bwkOJQV2uIlJanVKWk0q7idEUFThRQ1DlMZWIF4G7ewAW7ib3jHq5yv43HGaURCZt8cWxgxPqDkQI4Fk" width="240" /></a></div><span style="font-family: helvetica;"><div style="text-align: justify;"> Yeni yerleştiğim evin kitap raflarından birinde rastladım. Herhangi bir kategoriye sokulması bana göre çok zor. İki sayfalık aforizmalar mı, otobiyografi mi, deneme mi bilemediğim metinler. 155 sayfa, bir iki sayfalık satırlar. Neyse ne! Başladıktan bir gün sonra bitiyor, öyle akıcı.</div></span><p></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> Yazarımız Eskişehirli bir felsefe öğretmeni, biraz ağzı bozuk, düzenle arası yok (hem memur olup hem de düzenle arası açık olmak konusunda benzeşmişiz). Şiir kitapları da varmış, alıp okuyacağız mecburen. En sondaki "<i>Dağılın</i>" yazısı pek içime oturdu. Böyle birçok yazı da var ince yerlerden gören. </span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"> Tek kaygım: bunların hepsi kendi yaşadıklarından cımbızlanmış. Malzeme bitince şiire dönülecek yine (ki ben pek zayıfım o konuda (çalışıyorum ama zor oluyor)). Anladığım kadarıyla kendine ait bir okur kitlesi de var. Geç keşfetmek, bilmemekten iyidir diyor ve başka kitaplarını edinmeye bakıyorum. </span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-family: helvetica;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: helvetica;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEj_nOfmAHy70qLKg6lfzTSefYRLOTxEzsam-OORa74bVwKw9PYQDFCTe7vHnNNZCj18b7-oz0sdBUKBr2w1a2t0FEXITL2K-2nfABVpin2sZUXnQ2Ed5LzbL9ilr1qvY_2TH1oJJhkSfCecFZFBL5AoycKuE4zK6OHBbB5WoWf4DSnK6UWMOcF0Q5XcDXY" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="500" data-original-width="500" height="131" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEj_nOfmAHy70qLKg6lfzTSefYRLOTxEzsam-OORa74bVwKw9PYQDFCTe7vHnNNZCj18b7-oz0sdBUKBr2w1a2t0FEXITL2K-2nfABVpin2sZUXnQ2Ed5LzbL9ilr1qvY_2TH1oJJhkSfCecFZFBL5AoycKuE4zK6OHBbB5WoWf4DSnK6UWMOcF0Q5XcDXY=w131-h131" width="131" /></a></span></div><span style="font-family: helvetica;"><br /></span><p></p>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-69944182211091104172023-09-20T20:24:00.001+03:002023-09-20T20:24:34.544+03:00"Ağaçkakan" Bildiğiniz Tom Robbins.<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgHfy1_jF-DtzXnR5RN0ZO-gLknsF2QIh6J5Z1NTorRYIXHH7CwV9UevD2emy3j1gvr2nXEmeEkULXSG1dZfw9dbKu7cxFMm59N2aAPIlcM9lqtVlnOau7LuAcc4jfxNHpqVP0nXCwDTfOy3scfxH_xyJElNVJEM9vRgj1XlOSjxu92yvt635BrQO6YYGs" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="525" data-original-width="336" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgHfy1_jF-DtzXnR5RN0ZO-gLknsF2QIh6J5Z1NTorRYIXHH7CwV9UevD2emy3j1gvr2nXEmeEkULXSG1dZfw9dbKu7cxFMm59N2aAPIlcM9lqtVlnOau7LuAcc4jfxNHpqVP0nXCwDTfOy3scfxH_xyJElNVJEM9vRgj1XlOSjxu92yvt635BrQO6YYGs" width="154" /></a></div><span style="font-family: helvetica;"><div style="text-align: justify;"> Prenses Leigh-Cheri'nin yolu (Güney Amerika'nın sürgündeki kraliyet üyelerindendir ve gerçek bir prensestir kendileri), kanun kaçağı Bernard ile kesişir, aşka düşerler, olaylar gelişir.</div><div style="text-align: justify;"> Bildiğiniz Tom Robbins romanıdır. Alaycı, uçarı, bilge ve erotik. Kimi zamanlar üslup biçemin önüne geçse de keyifle kıraatı her halûkarda mümkün kılar. Hazretin kitaplarını okuma rehberi başlıklı bir yazım dahi olduğundan (<b><i><a href="https://arakolpa.blogspot.com/2015/06/tom-robbinsi-okuma-rehberi.html" target="_blank">merak eden buraya tıklayabilir</a></i></b>) detaya girmenin bir faydası yoktur ama burada aşkın, tensel yakınlığın, aşkı korumanın yollarının pek şetaretli sayfaları vardır (beyaz midillliler ve aştıkları çitler aşkına). Bir küçük alıntı ile Bay Robbins gücenmeyecektir herhalde. Buyrunuz aşağıda. Bu arada öneriyorum tabii, her daim ruha letafet verir Tom Robbins okumak.</div><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEg13qyOXeQEC4n3yqiD9GugS13x_ePBfHrXJ0qvAOoYbUXDHqYPwc9NcT4OwtOhwAiv-6019P7gOkiUpJncKXhQaamCVTbfM2SMrgcbs9ZjBDgAau-mThNXc-8vWIps4MiPzNBEcGKWbJsB3q_TuJxOhsL14X2amI54PfirOINg2OFVMGkI0bnbMBkOrc4" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="1000" data-original-width="669" height="185" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEg13qyOXeQEC4n3yqiD9GugS13x_ePBfHrXJ0qvAOoYbUXDHqYPwc9NcT4OwtOhwAiv-6019P7gOkiUpJncKXhQaamCVTbfM2SMrgcbs9ZjBDgAau-mThNXc-8vWIps4MiPzNBEcGKWbJsB3q_TuJxOhsL14X2amI54PfirOINg2OFVMGkI0bnbMBkOrc4=w124-h185" width="124" /></a></div><i>"Yarım kaldığımızda bizi tamamlayacak birini ararız daima. Birkaç yıllık ya da birkaç aylık bir ilişkiden sonra ihtiyacımızın hala giderilmediğini görünce beraber olduğumuz kişileri suçlar, daha ümit vaat eden biriyle arkadaşlık kurarız. Bu hep böyle sürebilir (dizisel poligami), ta ki - bu arada bir partner yaşamımıza hoş boyutlar katabilse de- her birimizin kendi tamamlanmamızdan sorumlu olduğumuzu kabullenene dek. Bunu bize başka kimse sunamaz ve aksine inanmak, kendimizi tehlikeli bir şekilde aldatmak, girdiğimiz her ilişkiyi nihai başarısızlığa programlamaktır" </i>Nasıl çarpıcı değil mi? Theodore Reik'in <i>benlik ideali</i> kavramını bir güzel açıklamış üstat. <br /></div></span><p></p>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-62765859663818876432023-09-11T20:47:00.003+03:002023-09-11T20:47:50.480+03:00"Amador" Sahici Film.<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiXDFbDHWjQxJfb4uFkmHVhGL8mx7SRL2IM8JFtsixf1e35-vGo9basQOXQQQqWG_MdLSKaHZUsi7AXSmP_m5OLM0rSRug4yb41Yfw_CZiUANfhd04mQdXLq1ZD8TBbhjAB4fCI1qMd_KDaaPU3exXEsmKltWJ_Bk8Rdy9fiB2Ik-0bsAcQ2VcJV2q8MRY" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="3374" data-original-width="2362" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiXDFbDHWjQxJfb4uFkmHVhGL8mx7SRL2IM8JFtsixf1e35-vGo9basQOXQQQqWG_MdLSKaHZUsi7AXSmP_m5OLM0rSRug4yb41Yfw_CZiUANfhd04mQdXLq1ZD8TBbhjAB4fCI1qMd_KDaaPU3exXEsmKltWJ_Bk8Rdy9fiB2Ik-0bsAcQ2VcJV2q8MRY" width="168" /></a></div><span style="font-family: helvetica;"><div style="text-align: justify;"> Marcela, İspanya'da Peru'lu bir göçmen. Hayatı zor. Kocası çöpten çiçek topluyor, toparlıyor satıyor (varmış böyle bir iş). Çiçekleri koydukları buzdolabının yanına bir ikinciyi alınca, paraya ihtiyaç oluyor. Marcela, <a href="https://arakolpa.blogspot.com/2013/03/los-lunes-al-sol-gunesli-pazartesiler.html?m=0" style="font-style: italic; font-weight: bold;" target="_blank">Amador </a>(Los Lunes Al Sol'daki Amador (filmdeki adıyla müsemma)) adındaki bakıma muhtaç bir yaşlının bakımını üstleniyor. Amador, yatağa bağımlı ama Marcela'nın içine dokunan bir şeyleri var. Neyse olaylar gelişir.</div><div style="text-align: justify;"> Uzun zamandır bu kadar sahici bir film izlememiştim. En son iskandinav filmi bile "evet karşim, bu filmdeki gibi tipler var." hissi veriyordu ama bu kadar sahici değildi. Süresi biraz uzun (1s52d), ortalarda sarkar gibi oluyor ama sonlarda toparlıyor ve mükemmel bir final içeriyor. Benim çok hoşuma gitti.</div></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjfkut3QewjNnk7vGLOJMgNBJRavNZTjSvY9UClVACQFFpEz-nSpiahVnzdVQUYDfZ_j18gb-wMlrCMkAiIRPsXKhrl8hDe8lvqjsrzSONJxTXs9JHxskuq9WBSZP0Rl7YrrgiGS3GuQZva4RSVu8phqRcNqXsPfmY37dh3JnJgmlNucfMh2c7LlR5hoJE" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="208" data-original-width="310" height="104" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjfkut3QewjNnk7vGLOJMgNBJRavNZTjSvY9UClVACQFFpEz-nSpiahVnzdVQUYDfZ_j18gb-wMlrCMkAiIRPsXKhrl8hDe8lvqjsrzSONJxTXs9JHxskuq9WBSZP0Rl7YrrgiGS3GuQZva4RSVu8phqRcNqXsPfmY37dh3JnJgmlNucfMh2c7LlR5hoJE=w155-h104" width="155" /></a></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Marcela'nın kocasında Amador'dan izler bulmaya çalışması, en sonunda buzdolabının susuşu ve en son sahne (zincirlerimizden başka kaybedeceğimiz ne var ki Yorik!) Bu arada başrol oyuncusu bombastik bir oyuncudur.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Bir insanın öldükten sonra bile kimi insanlara yararlı olması (defnedilmemesi halinde bile!).</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: x-small;">Daha neler neler...</span></div><p></p>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-702975482328368954.post-43584725376768130962023-09-11T20:33:00.002+03:002023-09-11T20:33:47.260+03:00"Ütopya Edebiyatı" Sadece Akademisyenlere.<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhPfDfh2ASzaUfRokZ3hxIjmLZ1bwS63AL4_K5RbkUXRkBqW6zDZ6_quVKhmUzUlvo0w72Zm-eX8_yYgbpIIuCL_G08QeUVBUC3k5MmJNoFAytZp8ilUN59SrhtAplp3oXqs6xeUiENW530lH4EC_OaRiFBrtPtskUrO622WwIdfY55MTdxgSm7e3hiygQ" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="809" data-original-width="549" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhPfDfh2ASzaUfRokZ3hxIjmLZ1bwS63AL4_K5RbkUXRkBqW6zDZ6_quVKhmUzUlvo0w72Zm-eX8_yYgbpIIuCL_G08QeUVBUC3k5MmJNoFAytZp8ilUN59SrhtAplp3oXqs6xeUiENW530lH4EC_OaRiFBrtPtskUrO622WwIdfY55MTdxgSm7e3hiygQ" width="163" /></a></div><span style="font-family: helvetica;"><div style="text-align: justify;"> Özgen Berkol Doğan Bilimkurgu Kütüphanesi'nden İş Bankası'nın yayımladığı ciddi bir neşriyattır. </div><div style="text-align: justify;"> Efendim, takdir edersiniz ki ütopya edebiyatta büyük bir alan. Thomas More, çok bilinen konuşmasında ilk defa bu kelimeyi kullansa da; türün çok daha önce verilmiş örnekleri var. Günümüzde distopyalar daha sık görülse de ütopyalar da az değildir hani. Bunları okuması çoğu zaman keyiflidir. Fakirin kalem oynattığı bilimkurguyla da çok güzel bir kurufasulye&pilav bağlantısı vardır. </div><div style="text-align: justify;"> Cambridge Edebiyat Araştırmaları, bu konuda yetkin isimleri toplamış, kağıtlar yazdırmış. Ortaya da 11 görüşü cem eden bu hacimli (401 S. büyük boy, küçük punto) kitap çıkmış. Fakir, en çok Peter Fitting'in "Ütopya, Distopya ve Bilimkurgu" makalesini didikledi. Bir de en son bölümde, kendi de bir bilimkurgu yazarı olan Brian Stableford'un "<i>Ekoloji ve Distopya</i>" yazısının altı üstü çizildi. </div><div style="text-align: justify;"> Nedir: okuru eser ilgilendiriyor günümüzde, eser hakkında yazılanlara fazla bir ilgi yok. Eğer akademik bir ilginiz yoksa muhtemelen bunu pas geçeceksiniz ancak okuduğunuz en pespaye aşk romanının bile aslında bir ütopya olduğunu düşünürseniz, belki de bu tür hakkında daha fazla bilgi sahibi olmanın bir zararı yoktur. Yani siz bilirsiniz.</div></span><p></p>arakolpahttp://www.blogger.com/profile/13724960537878238592noreply@blogger.com2