25 Aralık 2018 Salı

"The House That Jack Built" Trier'in Son Filmi.

   Düz bir film yazısı olmayacak, zira (zira!) film düz değil.
   Nimfomanyak'tan sonra beş yıl kadar dinlenen spekülatif yönetmenimiz Bay Trier, kendi oluşturduğu Dogma95 kurallarını tepikleyip, kendisi kadar spekülatif bu filmi çekmiş. 8.7 milyon avroya maledilen işimiz hakikaten de ekonomik olmuş. Çekimler mümkün olduğunda küçük kadrajlarda, hareketli kameralarla, minimal dekor ve tarihsel atmosfer oluşturma çabalarıyla çekilmiş. En önemli gider kalemi, oyunculara verilen paralardır herhalde. Oyunculukta (ki bence en gözardı edilmiş kuntastik aktörlerden biridir) Metdilın, coştukça coşmuş. En başlarda zuhur eden Umatörmın da döktürüyor (kısacık sürede kafasına kriko (jack) ile vurma isteği uyandırdı (bir de amma yaşlanmış)). Brunoganz, bildiğiniz gibi (katıldığı son Kan ödül töreninde Nazi rejimi hakkındaki kelamları nedeniyle protesto edilen LVT'in Hitler'i en şükela şekilde canlandıran Ganz'a, önemli bir rol atfetmesi de hakikaten cinliktir).
   Jack adında zeki bir seri katilin hikayesidir. Beş bölümden oluşan filmimiz, yazılmakla anlatılacak gibi değil. İncelemeniz, çalışmanız gerek. O kadar fazla metafor var ki, ancak ikinci izlemeyle bazılarını (bazılarını diyorum ha!) sezebilmeniz mümkün. Ancak verilen temel fikri : "kötülük eden cehenneme gider" şeklinde çıkarıp, daha da izlemeyebilirsiniz. Ayrıca bir seri katilin hayatında muhtemelen daha fazla şiddet vardır zannediyorum. Testere serisinden daha az şiddet vardı diyebilirim. Film akarken mantık silsilesi falan aramayın doğrudan içgüdülerinize hitap ediyor. İzlerken en fazla güldüğüm LVT filmidir ayrıca (kırmızı minibüsün ardına bağlı naylonlara sarılı ceset ve bıraktığı kırmızı iz (yahu bu ABD'de hiç mi polis yok)). Toplumsal eleştiri de var, konuyla ilgili çiğ çekimlerden oluşan eski (diğer LVT filmlerinde olduğu gibi) , Glenn Gould'un akıllara zarar piyano egzersizleri de. 
   Son sahnelerdeki cennet tasviri de fakirin gönül tellerini pek bir titretmiştir : "çocukluğunuzdaki iyi anlar cennetinizdir". Cek'in bu cennete bakarken gözlerinde beliriveren hüzün gerçekçidir. Bir de sonlara doğru Dante'nin cehennemine gidiyoruz sanırken 1822'de yuucindelakroa'nın yaptığı "Dante'nin Kayığı" tablosunun (neredeyse) birebir canlandırılması vardır ki ağırçekim, görmelere sezadır (aşağıya bakınız). Daha fazla izlesem daha fazla benzerlik, ipucu yakalayabilirim (Verge Virgilius mu ? Cekin kırmızı kapşonlusu nedir ?) ama ruhum izlemelere dayanamaz. 
   İkibuçuk saatlik bu filmi, kafa boşaltmak, eğlenmek, hoş vakit geçirmek için izleyemezsiniz. Düşünsel ve sinemasal bir deneyim yaşamak isterseniz size gelir, yoksa tazesinden bir "A Simple Favor" vereyim abilerime, ablalarıma !

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder