7 Ağustos 2015 Cuma

"Demir Dövme Öyküleri" Demir Efendi Tavında Dövülüyor.

   Şovalye Antonius Block Azrail ile satranç oynarken, Çankırılı Hadım Demir Efendi tavla atıp çay içmeyi tercih etmektedir (bu kapak ile İngmar Bergman'ın kemikleri, langırt tutamakları gibi dingildemekte midir ? İşte bunu bilememekteyiz.(kuvvetle muhtemel dingildemektedir))
   Fakir gibi korku edebiyatına meraklıysanız, üstelik yurdum insanıyla kurtadamların, vampirlerin, alkarılarının (ecnebi buugimen'i), şahmaranın (ki batı edebiyatında yoktur işte bu muhteşem figür), nasıl hemhal olabileceğini merak edenlerin yakın durması gerekli kitaptır. 
   Fazla söze gerek yok, arka kapak özetliyor okuyacaklarınızı.
   "Şunu bilin ki biraderim, kabaran işsizliğin Anadolu'yu ve onun görkemli köylerini yutmasından hemen sonra Alamanya'da o güne dek görülmemiş bir çağ başlamıştı. Gurbetçilerin oğullarının doğduğu bu çağda, Alamancı sayısı gökteki yıldızların mavi pırıltıları kadar dağınık fakat belirgindi. İşte bu sarılarda  Çankırı'lı Demir geldi. Demir bilekli, elinden kaporta çekicini ve çayını hiç bırakmayan bu hafif kel, bıyıklı, göbekli hadım, tüm ecinnileri ve cigara izmaritlerini kunduralı ayağının altında çiğnemek istiyordu."
   Çizgiroman müptelaları, bu cümlenin Kimmeryalı Konan'ın alameti farikası tanımı olduğunu şıpınişi anlayacaktır. 
   Bay Başekim, Hayal-Et Hikayelerindeki Çankırılı Hadım Demir Efendi'ye bir kitapçık yazarak daha da bir ete kemiğe büründürmüş, üstelik bu etler ve kemikler hayli hırpalanıyor. 
   Yedi bölümlü, ikiyüz sayfalık novellamız sular seller gibi akmakta, dört saatlik bir yolculukta bitivermektedir. Nedir : tatil dönemlerinde, kıçınıza kumlar kaçarken (Allam niye Patara'da kitap okuyorum ?), sivrisinekler açıkta kalan heryerinizi vakumlarken (ne işim vardı Gökova'da, Akyaka'da ?), ruskiler aşırı gürültüden beyninizi yakarken (niçin geldim Antalya'ya ?), rutubetten solungaçlarınız çıkıyor gibi hissederken (bir de Alanya'nın havası iyi demişlerdi), rüzgar sayfaları savurduğu için kitabı takip edemezken (şu Bozcaada'nın rüzgarı bitmeyecek mi ?) dahi kolaylıkla okunabilir (tatile gidemedim ya, cigere mundar diyorum). 
   İletişim yayınlarını, bu edebiyatın yolunu açtığı için kutluyorum. Bay Başekim'e de cesur kalemi için şakşaklar gönderirken, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperek sahneden çekiliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder