14 Eylül 2014 Pazar

"The Rover" Hazmı zor post-apokaliptik.

 Post-apokaliptiya (kelimeyi şu anda uydurdum "apokaliptik"ten daha ahenkli geldi) iyidir, hele de Avustralya kırsalında geçenleri Medmeks biri çağrıştırdığından daha da iyidir diye düşünüp oturduk filmimizin başına.
   Kapitalizm denen canavar, insanoğlunun erojen bölgelerinde patlamış ve bir on yıl geçmiştir. Avustralya'nın ıssızlarındayız. Silahlı çatışmadan kaçan bir grup Erik'in arabasını hacılar, Erik grubun peşine düşer.
   Felaket sonrası filmlerin içinde felaketin ekonomik krizden kaynaklandığını ele alan ilk film olduğundan ilgimi daha çok çekti. Gaypörsi'yi severim zaten, Babpetisın da rüştünü ispatlama peşinde. Beklenen frekans gerçekleşmiş, Bay Pörsi (filmdeki diyaloglarının tümü bir Yaşar Kemal romanındaki kelebek tasvirinin çok daha azıdır) mimik ve vücut diliyle filmi alıp götürüyor. Bay Petisın ise olmuş diyebiliriz.
   Filmi izlemek, gereğinden fazla kızartılmış krutonu çorbasız kemirmek gibidir. Tadı yoğun ancak sindirmesi zordur. NBC filmlerini çağrıştıran uzun, diyalogsuz, durağan sahneler mebzul miktardadır. Şiddet, estetize edilmeden olduğu gibi verilmiştir (anlamsız ve çirkin olarak). Oluşturulan atmosfer, izleyiciye verilen halet-i ruhiye pek başarılıdır (nasıl içim karardı anlatamam). Bir tek protagonist yoktur. Kimse iyilik peşinde değildir. Değerler yerle yeksan olmuş, düzenin koruyucusu olarak düşündüğümüz asker tayfası bile ekmeğinin peşine düşmüştür. Ancak itiraf edeyim ki, bazı yerlerde uyku tanrısına teslim olmamak için mücadele ettim. 
   Erik'in neden otomobiline şuursuzca tutkun olduğunu son sahneye kadar anlayamıyoruz. Ancak o son sahne, izleyiciye mesajı "ZABBADANNK" diye vermekte, uykudan ayılmaya tam gaz geçmişken, yazılar çıkıyordur. 
   Sindirimi zor ancak lezzetli filmdir. Holivut filmleriyle alakası yoktur. Ambiyentesi sağlamdır. Sıkı sinefiller haz alacaklardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder