25 Mart 2014 Salı

"God Bless America" Küçük Amerika'yı da Unutmamak Gerekir !...

   Gece gece insanı klavye başına oturtan filmdir.
   "Sıkıcı işinden kovulduğu gün beyninde nurtopu gibi bir tümörü olduğunu öğrenen Frenk, uzun zamandır farkında olduğu toplumsal kokuşmuşluğa karşı bireysel bir mücadeleye girişir. Bu yolda ona bir yeniyetme de eşlik edecektir."
   Konumuz budur.
   Filmimizin küçük bir bütçeyle çevrildiğini, ışığın, kameranın, kastın, kurgunun, görüntülerin, sekansların pek ucuz olduğunu şimdiden yazayım da; görsel olarak beklenti içine girenler hayalkırıklığına uğramasınlar efenim. Ama müzikler (ve özellikle lirikler) süpersoniktir. (eliskuupır gizli sponsor mudur ? bunu çözemedim ama)
   Başrolümüz başarısız ! Rolünü içselleştirememekle kalmayıp, iki beden büyük ceket giymiş gibi rol kesiyor. (gel de ağabeyini arama) Yardımcı aktristimiz biraz olmuş gibi. Başka kimse yok zaten !... Gerçekçilik falan hak getire olduğundan, mantık çerçevesinde izlememek gerektir. Yoksa "vay efendim niye polis yok ?", "aman efendim bunlar niye hala yakalanmadılar ?" gibi gereksiz vehimlere kapılırsınız (hiç gerek yoktur (netçede pelikulamız zihinsel masturbasyondur))
   Derinlemesine bir eleştiride; senaryoya da çok saydırılabilir. Lâkin...
   İşte bu lâkin ağırca bir lâkindir. 
   Daha ilk sahnesinden itibaren vasatüstü aykuuya sahip sinefili pençelerine alıp, sonuna kadar bırakmayan bir sistem eleştirisi vardır. Bu eleştirel bakış, filmin ortalarına kadar idare etmekte (özellikle Frenkin işyerinde yaptığı monolog şükeladır) ortalarında hafif sünmekte, finale doğru yine tansiyonu yükseltmekte ve finalde pik yapmaktadır.
   Şiddet kallavidir. Destrodoyu inceden demeyelim de doğrudan uyarmaktadır (tarantillonun kulakları çınlasındır (evet Jerome beyin soyadını bu şekilde yazmayı tercih ediyorum)). Ancak "şaerrefsiz puştlar" filminde patlayan her namlu beni bu filmdekiler kadar şenlendirmemiştir.
   Misal : aşağıdakilerden etrafınızda görüyor musunuz ?
   Ayfon yerine bilekböri alındığı için yerlere yatarak ağlayan çocuk.
   Babası jip yerine otomobil aldığı için süperatarlanan yeniyetme.
   Sinemada cep telefonuyla bik bik bik oynayanlar.
   Yetenek yarışmaları.
   ROK 
   Otomobilini taaa sizinkinin dibine yanaştırıp park eden aşırı milliyetçiler.
   Ağlamaktan yırtınan bebeğini susturmak için çaba sarf etmek yerine "ağlama çucuuum !" diyen anababalar (bebek nasıl anlayacaksa ?)
   İki araçlık yere park edenler.
   Yaşadığı her anı kaydedip "paylaşmak" zorunda hissedenler. 
   Irkçılar, faşistler, homofobikler, güçten zehirlenmişler, cehaletten beslenenler, vesaire vesaire...
   İşte bu filmde hepsine mermi harcanıyor.
   Sırf bunun için bile görmeye değerdir.
   Ben arşive kattım, sevdiceğim sonuna kadar izledi. Diyeceğim budur... 


Şu sahneyi de her sinemada filmden önce gösterseler yeridir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder