21 Haziran 2013 Cuma

"Hangi Sol" Kaptan'ın Klasiklerinden...

Her ideolojiyi bir hayvanla betimleyelim bakalım...
   Kapitalizm mesela, uzun mükemmel bacaklarıyla, hassas algılama yetenekleriyle görkemli bir örümcek olsun.
   Liberalizm mesela, süslü kocaman kuyruğu, bulduklarını biriktirme telaşıyla muazzam bir sincap olsun.
   Faşizm mesela, fevkalade gruplaşma yeteneği, av içgüdüleri ve rengarenk tüyleriyle zarif bir sırtlan olsun.
   Sosyalizm mesela, paylaşımcılığı ve çevikliğiyle ! mücessem koccaman bir ayı olsun.
   İşte Kaptan bu kitabında o ayıyı teşrih masasına yatırıyor ve karnına kocaman bir neşter atarak içindekileri gözümüze sokuyor. 
   Fakir; o ayıyı (biraz da yasaklara duyulan o iç gıcıklayıcı ilgiden) yıllarca seyretti, okudu, anlamaya çalıştı ve Kaptan'ın taa 1970'de yazdığı bu denemeler silsilesini ilk kez seksenli yılların sonunda okudu. Ne yalan söyleyeyim daha ilk denemeden itibaren anlamaya çalışmaktan beynim şişmişti. O kadar çok isim, o kadar çok kavram, o kadar çok düşünce ard arda veriliyordu ki !..  O dönemlerde bunca veriyi işleyecek ne birikimim, ne zamanım ne de sükunetim vardı. Böylelikle, üstünkörü okunan bir kitap olarak rafları boyladı "Hangi Sol".
   Zaman geçti, arakolpa değişti. Nadirkitap'ta Varlık'tan ilk baskıyı görünce dayanamadım aldım. İyi ki de almışım. İçinde yazılanlardan öte, altı çizilerek okunmuş, dönemin "modern" devrik cümleleriyle dolu, ilk okuru tarafından dipnotlarla zenginleştirilmiş, (elbette ki en kalitesiz samanlı kağıda basılı) üzerinde düşünülmüş ve yaşlı bir kitap okumuş oldum. Bundan ötürü katmerli bahtiyarım.
   Kaptan, mutad üzre damardan bir giriş yapıyor. Konu hakkında ilginiz ve bilginiz yoksa, ilk denemeden itibaren kitabı bir kenara fırlatmanız garantidir. Ne demiştik başta : ayımız teşrih masasına yatmış ve karnına bir neşter atılmıştır. Karın boşluğunda; önce ayımızın çocuklarını görüyoruz (Bkz. "her devrim kendi çocuklarını yer")  başta Troçki ve yazmaya üşendiğim diğerleri. Daha sonra, ideallerin insan elinde nasıl yozlaştığını, ideolojilerin ülkelere göre nasıl farklılıklar gösterdiğini, sanatın iktidara yakın durduğunda aldığı hali, Kaptan bizlere (o eşsiz betimleme cümleleri eşliğinde (bazı sayfalarda kendimi Paris'te sandım !)) açıklıyor. 
   Kitabın ikinci bölümü daha bir helecanlı. Zira burada "sol" kavramının kendi coğrafyamızdaki izdüşümleri didik didik ediliyor. Bilhassa Kaptan'ın cemaziyülevvelini bildiği edebiyat dünyası bu didiklemelerden nasibini çokça alıyor. Nedir : burada da dallanıp budaklanmalar, çekememezlikler (sanatın her dalında olduğu gibi (ara tespit = çünkü sanatçı egosu yüksektir)), iftiralar, gırla gitmektedir. 
   Kaptan ortaya çıkardığı arızalara yönelik herhangi bir sağaltım önerisinde bulunmuyor. Sadece ve sadece "işte budur" diyor. 
   "Sol" hakkında birtakım "şeyler" biliyorsanız, "şeylerin" iç yüzünü daha iyi öğrenmek için, Kaptan'ın 43 (yazıyla kırküç) yıl önce yaptığı bazı öngörülerin halen zuhur etmekte olduğunu idrak etmek için, içi gitgide boşalan (boşaltılan (Bkz. ....) kavramların aslında ne demek olduğunu bilmek için : El Faaatiha (şaka, şaka okuyunuz, okutturunuz)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder