20 Aralık 2012 Perşembe

"The Hobbit: An Unexpected Journey" Ortadünya Müdavimlerine...


    İçimizde hem çapraz hem ters duygular uyandırsa da bizleri yine kendinden geçiren bir ortadünya filmi tanıtımımıza başlıyoruz... Çapraz ve ters duygular nedir : Keşke Yüzüklerin Efendisi serilerinden her bir kitaba üç film yapılsaydı da, bu kitapların yarısı cesametindeki bu yapıttan tek film yapılsaydı (Bay Bombadil'i de pas geçmemiş olurduk mesela) ...
   Yine de fakir, yönetmen koltuğunda Bay Ceksın'ın oturmasına şükretmektedir. Aslında Bay Toro'nun imgelemi de fena değildir. O da bir ortadünya filmi çeksin yine giderim. Ama Piitır Ceksın'ın yönetmenliği, çıtayı çok yükseklerde tutmaktadır. 
   Yüzük Kardeşliği'nin başlarında Bilbo Beggins'in yaşgünü partisi öncesinde tamamladığı güncenin canlanmasıyla başlayan filmimiz, kudretli derviş Gandalf'ın önderliğindeki bir görev yolculuğunu konu etmektedir (anladık ki Gandalf meraklı böyle işlere). Bu kez hedef : kadim devirlerde yurtlarından edilen cücüleri, ejderha Smaug'u kışkışlayıp kendilerine iade etmektir. Bunun için onüç cücüyü kafi gören Gandalf, Bilbo'yu da işin içine katıp, bir kez daha yollara revan olmakta, bu meyanda başlarına gelmeyen kalmamakta, kah köpekler tarafından kovalanıp ağaçlara tırmanmakta, kah dağ trolleri tarafından yenileyazmaktadırlar.

   Üç saate yakın bir süre tutan filmimiz, LOTR tadında bir keyif sunsa da ona yakın bir heyecan sunamamaktadır ne yazık ki...  Senaryomuz çok daha mütevazıdır çünkü. Mevzubahis sadece cücülerin ülkesi olup tüm ortadünya değildir. Başta da belirttiğim gibi keşke önce bu, sonra öbürü çekilseymiş. (bu kadar muğlak bir cümleyi şimdiye kadar yazmamıştım). Yine de biz karşımızda Leydi Galadriyeli, Lord Elrondu, Gandalf Dedeyi ve hatta meymenetsiz Sarumanı görmekten mutluyuz. Martin Friimın, Bilbo Begginns'in gençliğine tam oturmuş. Müzikler, kostümler, detaylar, kurgu, kadrajlar bildiğiniz gibidir (Bay Ceksın yenisini çekene kadar en iyisi budur). İlk yarı biraz ağır aksak ilerleyen kurgu, ikinci yarıda ritme kavuşmakta, ve hatta bazı aksiyon sahneleri gereksizce uzun tutulup, izleyicinin sabrı sınanmaktadır. Senaryo konusuna fazla takılıp kalmazsanız, üç saatin nasıl geçtiğini anlamazsınız bile. Bütün bunları boşuna yazdığımın elbette ki idrakindeyim. Zira bugüne dek, bu fantazyayı ya sevene, ya sevmeyene rastladım (arası yok). Sevenlerdenseniz mutlaka göreceksiniz (Bay Ceksın Şayr'da hasat şenliklerini de çekse göreceklerdir şüphesiz), değilseniz yanına yaklaşmayacaksınızdır. 
   Yapabiliyorsanız IMAX salonlarda görmeniz, sinematografik açıdan orgazmik bir deneyim yaşatabilir (söz daha fazla ..... ik'li kelime kullanmayacağım), bir şekilde üç boyutlu sahneleri baş ağrıtmayacak şekilde peylemişlerdir. Çıkınca (ya da günlük hayata dönünce) insan biraz hayalkırıklığına uğramaktadır (ki bu da beni hüzünlendirmektedir).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder